14 Ekim 2008 Salı

Profesyonel düzeyde sağ bek

Halı sahada oynayan herkesin başına gelmiştir. Geride oynuyorsunuzdur, nadiren ileri çıkıyorsunuzdur, bu çıkışlarınızdan bir tanesinde bomboş vaziyetteyken takımın esas oğlanı, Hasan Şaş’ın halı saha versiyonu size bomboşken pas atmak yerine çalımı deniyordur ve topu kaybediyordur. Savunmada yerinizi kaybetmişsinizdir, rakip hızlı çıkmaktadır ve hem taktiksel hem de görevsel açıdan geriye koşmanız gerekmektedir. Ancak esas oğlana tepki amacıyla elinizi şöyle bir savurur, “hep ben mi koşacağım arkadaş” diyerek pozisyonu ağır ağır adımlarla geriye dönerken takip etmişsinizdir. Büyük bir kızgınlıkla… Bugüne kadar halı sahalarda sıkça görülen bu sahneye profesyonel düzeyde rastlamamıştım. Ümit Milli’lerin Belarus deplasmanında maçın 80’li dakikalarına henüz girilmişti. Durum 2-0 mağlup, ilk maçı 1-0 kazanmışız. Tek gol şampiyonaya katılmak demek. Sözü uzatmadan, Aydın Yılmaz topla kaleye paralel bir driplinge başlıyor. İlk oyuncuyu geçiyor. Derken sağda Orhan Şam, inle cinle takılıyor. Bomboş pozisyonda düzgün ortayı açsa tehlike büyük. Ancak Aydın bir çalıma daha girişiyor. Topu kaptırıyor, gerisi yukarıdaki yaşanmışlığın bir kopyası. Orhan da elini sallayarak geriye koşmuyor, kendi kendine pozisyonun öfkesini yaşıyor. Profesyonel bir futbolcunun buna hakkı var mı? Henüz önünde 15 dakika kadar bir vakit varken bu neyin umursamazlığıdır. Aydın’ın pas atmayarak, çalıma girmesini eleştirmek yazının konusu değil. Onun egoizmi daha farklı bir tartışma konusu. Ancak ben Milli Takımlar düzeyine erişmiş bir oyuncunun nasıl böyle bir tavır takındığını merak ediyorum. Ve bir daha ki Hacettepe ya da Orhan Şamlı bir Ümit Milli maçını seyretmek istiyorum. Erken hükmetmemek adına yazının devamını o maçın ardından getireceğim. Ayrıca maç hakkında hiç konuşmuyorum. İlk maçta o kadar gol kaçar, fırsatlar lakaytça harcanırsa böylesine skorlarda da dövünmenin anlamı yok.

13 Ekim 2008 Pazartesi

Polis açtı, doktor attı Faroe puanı kaptı

Dünya Kupası elemelerinde gecenin sürprizi bence Faroe Adaları’dır. Nüfusu toplasan Beşiktaş kadar. İşte o kadar adam arasından kasabıydı, polisiydi, doktoruydu bir Milli takımı var. Diğer taraftaysa Avusturya. Faroe kendi evinde aldı bir puanını. Diğerlerine göz atacak olursak, bir ekol olan ancak bu aralar yokuş aşağı sürüklenen Çekler’in Polonya’ya yenilmesi sürpriz değildi. Keza Almanya, İspanya, İngiltere, Danimarka, Hollanda gibi grup favorileri kayıpsız kapattı geceyi. Bunun yanında İsviçre bu sefer de Letonya’ya takılıyordu. 10 kişi kalan rakibi zorla devirdi. Euro 2008’in dikkat çekenleri Hırvatistan ve Portekiz 3’üncülüğe, Fransa ve Rusya 4’üncülüğe düşerken Romanya 5’incilikte… Bir de Yunanistan gerçeği var. Euro 2008’de yerleri süpürdü, elemelerde üçte üç yaptı liderliği kaptı. Unutmadan 8 attı gol yemedi. Sanırım Afrika’da yine yavan, tatsız tuzsuz bir Yunanistan izlemek durumunda kalacağız.

2 resim arasındaki 7 fark #1

Blogda 'süperdi' bölümünün ardından süregelecek bir başka dizi de 2 resim arasındaki 7 fark. Bu klasik bulmaca kategorisi altında iki farklı pozisyonda yeri gelecek hata yapan ile hata yapmayanı bulacaksınız yeri geldiğinde halef ile selefini. Elden geldiği kadar birbirini çağrıştıran veya birbirine zıt olayları bu bölümde resimleyeceğiz. İlk kare Bosna Hersek maçından Volkan ve Hasagiç.

Ne oluyor orada

Bosna Hersek maçında Fatih Terim’in saçları dikkatimi çekti. Hoca inceden inceye ektiriyor mu nedir? Üste kat çıkıyor galiba...

Süperdi...

Bundan böyle blogda yer alan her maç analizinin veya her haftanın bir tane ‘süperi’ olacak. Oynadığı futbolla veya yaptığı takdir görecek bir davranışla dikkatleri cezbeden arkadaşımızı biz de buradan alkışlayacağız. Milli maçın süperi malum, Sabri. İki golü de hazırladığı gibi, savunmada da inanılmaz kademeler yaptı. Bütün maç ileri-geri çalıştı. Kazım, önünde figüran kaldı. Her ne kadar hakem ve rakiple olan münakaşalarından dolayı pek sevilmese de süratiyle, çabukluğuyla iyi kanattır Sabri. Normal bir Sabri performansı değildi Cumartesi günkü Bosna maçı. Hap mı attı, şırınga mı aldı ne yaptı, yerinde duramıyordu.

Açılın ben Sabri'yim

Son girdiğimiz postun zamanından belli. Milli maç havası henüz bedende dolaşmaya başlamamış. Herkes farklı bir alemde. Futbolun gündemi birbirine girmiş. Denizli’siydi, Skibbe’siydi, Aragones’iydi, Milli maçın geldiğini idrak edemedik. Hoş bu kez arada Terim de ayar vermedi ama yine de Belçika maçından sonra hayli önemli bir karşılaşmaydı Türkiye için… Birileri kulaklara fısıldamış olacak ki fiyatlar düşmüş taraftar tribündeki yerini almış. Biraz Bosna’yı fazla büyüttük hissi vardı. En önemlisi de fizik güçleri bizim takımdan bile kötüydü. Sonuçta Euro 2008 karakteriyle geriden gelip galibiyeti kazandık. Galibiyette şans da yanımızdaydı. Hem onlar beceriksizdi hem de Sabri harika bir performans sergiledi. Oysa ki bu sene bir türlü bu çizgiyi yakalayamamıştı. Dikkatimi çekti bir de Beşiktaş’tan alıştığımız kulüp- Milli Takım performansları Galatasaray’da da görülüyor. Servet, savunmadan oldukça nadir çıktı ve genelde top kullanmaktan kaçındı. Sabri gecenin kahramanı oldu, ligde çizginin altında. Hakan bayağı bayağı bindirme yapıyor soldan. Ayhan desen eveleyip gevelemeden dikine oynuyor. Bunları görünce de şaşıyor insan. Herhalde Terim iyi ara gazı veriyor. Neyse, önümüzde Estonya maçı var. Kendileri biz Bosna maçını oynarken İspanya ile oynadı ve üç fark yedi. Onlar için bir tamam-devam maçı bizim maç. Stres altında olacakları kesin. Kadro olarak onlardan üstün olduğumuz da. İspanya’nın olduğu bir grupta yapılacak en saçma kaybı yaşadıktan sonra orta sırada puan kaybı yaşamamak lazım.

11 Ekim 2008 Cumartesi

Arada bir Süper Lig

Hafızam bana aynı anda üç büyük takımın teknik direktörlerinden memnun olmadığı bir dönemi anımsatmıyor. Sağlam gitti, Skibbe’ye mesaj çekiliyor, Aragones için de sözleşmedeki ağır tazminat maddesinin sonlanacağı tarih bekleniyor. Ve bu şartlar altında takımlardan ikisi hem Avrupa’da hem de Türkiye’de başarı ararken öteki sadece Türkiye’de şampiyonluk hesabı yapıyor. Hedef belli üç takım da ‘Dere geçerken, at değiştirilmez’ söyleminin tersini kanıtlama peşinde. Zira ne Galatasaray ne de Fenerbahçe hocasından memnun… İkisi de çaktırmadan alternatif arıyor. Diğer taraftaysa Ersun Yanal geleneği Trabzonspor ile can buluyor ve Bordo-Mavililer, ligi ilk haftalarda domine ediyor. Bursaspor ise büyüklerden rol çalıyor. Hani klasik muhabbetler vardır ya bu sene kim şampiyon olur diye, aslında sonucu bellidir, kadrolar ve oyun yapıları şampiyonu söylemese de ilk ikiyi fısıldar. Bu sene mi? Ben daha emin olamadım. Fenerbahçe deplasmanda neler yapacak, Galatasaray karşısına çıkan her dişli takıma karşı kayıp yaşayacak mı? Beşiktaş hoca değişikliğinden nasıl etkilenecek? Trabzonspor 10. haftadan sonra kaybolur mu? Kayseri, Sivas, Bursa ‘Anadolu’dan şampiyon çıkamaz’ sözünün altında ezilecek mi hiçbir şey belli değil… Bir tek aşağısı bu sene kimseye acı çektirmeyecek gibi. Gidecekler ufaktan eşyaları topluyor ne kendi taraftarının ne de futbolseverin son haftalarda hesap yapmasına mahal vermeden fişlerini kendi çekiyor. Diğer yandan üzgünüm, Gençlerbirliği bu ligde yine kalacak belli. Sonra İsmail Güldüren, tekmeye devam edecek. Birileri Raşit Çetiner’i görevden alacak. Beşiktaş her zaman olduğu gibi tüm küstahlığıyla adam harcayacak. Galatasaray’da gelen her hocanın başında Demokles’in kılıcı var işi kolay değil. Fenerbahçe’de ise durumu Flying Dutchman çok iyi tahlil etmiş. Yani bu yıl biraz karmaşa biraz da sürpriz ile geçecek belli. Bu arada yazı uzun ve karışık oldu ama ligin hali de bundan farklı değil.

7 Ekim 2008 Salı

Burası Beşiktaş, burda atış serbest

Tespih serisi dedik, yönetim de yüzümüzü kara çıkarmadı sağolsun. Amatörlüğün zirvesinde adımlar atarak ön görümü destekledi. Şimdi piyasaya sürmenin tam zamanı.

Esas konuya dönecek olursak, bugün üzüntüyle seyrettik Ertuğrul’un basın toplantısını. Dağladı futbolseverlerin yüreğini. Kendisi de dedi ya “Benim gelişim de gidişim de olaylı oluyor” diye… Haklı adam. Scala zamanında da kampın sonunda habersizce Samsunspor’a verilmişti. En az bugünkü kadar fütursuz ve saygısızca koparılmıştı Beşiktaş’tan… Her sözünde ince bir ayar vardı. Daha da beter sallardı yönetime de bakma Beşiktaşlılığı’ndan sustu. İyi de yaptı. Takımı ne olursa olsun yüzüstü bırakmadı. İstifa ettiği dönem de oldukça manidardı. Sevmediği ve bunda sonuna kadar haklı olduğu sevimsiz yönetimine hoca bulması için on günlük bir süre tanıdı.

“Şimdi görüşmediklerini iddia ettikleri isimlerle görüşsünler” gibisinden de bir cümle kurdu. Aynen öyle şimdi takımın başında Ertuğrul varken, çekinmeden yaptıkları görüşmeleri daha rahat yapabilirler. Sanmıyorum ki bir B planları olsun. Onlar daha da büyük başarısızlıklar hak ediyorlar ama ya taraftar. Hakikaten yazık! Bir futbolsever olarak bir yönetimin bu denli acemice ve hayasızca davranarak kendi taraftarına saygısızlık etme hakkı yok diye düşünüyorum. Bence hoca değiştirmektense tez elden bir Olağanüstü Genel Kurul kararı alsınlar. Hem kendileri hem de Beşiktaş için en hayırlısı bu. Ve yazıyı Ertuğrul'un sözleriyle noktalayalım: "Adam gibi geldim, adam gibi gidiyorum." Yolun açık olsun Ertuğrul Sağlam...

Haydi hayırlısı...

Bu sene Galatasaray’ın senesi mi olacak ne? Bu kadar şans herkesin kaderinde yazmaz. Steau ve Bellinzona’yı kimlerin arasından çektiklerini biliyoruz. Şimdi de UEFA gruplarında çekilebilecek en iyi iki gruptan birine attı kapağı. Sonu benzemesin. Steau’da da elleri ovuşturmuştuk ama sonrasında geriye hüzün kalmıştı. Bir de şans sadece kurada değildi. Çektiği fikstür de on numara. Adnan Sezgin kendi hazırlasa herhalde fikstürü aynen böyle yazardı.

6 Ekim 2008 Pazartesi

Aghahowa'nın taklaları

Kulakları çınlasın Martins de böyle takla atıyordu golden sonra. İnsan böyle adamlar gol atsın istiyor. Sadece şu taklalar Aghahowa'nın bonservisine +500 bin dolar katar.

5 Ekim 2008 Pazar

Ara pası Atkinson, pardon Aghahowa

Beşiktaş için dedik ama bu sene şu tespih olayına ucundan Fenerbahçe, Galatasaray da girse karlı çıkar. Neyse konuya dönelim. Malum Atkinson’ı herkes tanır. Galatasaray maçındaki karbon kağıdı koyarak attığı üç gol sonrası aldığı lakabı da bilmeyen yoktur: Ara pası Atkinson… Bugün Aghahowa’da Atkinson gibiydi. Savunmanın arkasında Aghahowa. Atkinson kadar uymadı ama Nijeryalı şovunu yaptı. CM oynayanların hepsi tanır bu Nijeryalı’yı. Muhtemelen Wigan transferinde de Kayseri transferinde de bu CM’deki mahlasının payı vardır. Premier Lig’de ‘Doğan görünümlü Şahin’ havasında takılan Aghahowa, bizim Süper Lig’imizdeyse maşallah solu kapatmış Porsche misali havasını atıyor. Ne maçtı ama… Maç dediysem, Fener-Kayseri maçının bizim Playstation kapışmalarından farkı yoktu. Eskiden millet hızlı diye Roberto Carlos’u forvete alırdı, haliyle o da ağır savunmacıların arkasından arap atı gibi soldan gelir golünü atardı. İşte bu misal, Aghahowa’da Fener defansının başına bela oldu. Bunda Aragones’in de payı var. Çizi savunmanın dert olacağını herkes anladı, ancak hoca taktiği değiştirmedi. Sonrası mı? Kayseri, Fener savunmasının arkasına kaç uzun top attı, Aghahowa kaçını indirdi, yan hakem kaç ofsayt bayrağı kaldırdı, Volkan kaç defa hatalı çıktı, Maldonado-Selçuk-Önder sonradan katılan Deniz-Yasin toplulukları kaç pas hatası yaptı sayıları unuttum. Bu arada Fenerbahçe- Kayseri maçı hakkında bu kadar konuşmuşken bir iki cümle de Turgay’a. Maşallah, fiziğini müthiş kullandığı gibi, sürati ve tekniği de dikkat çekecek kadar iyi. Ancak biraz ego problemi var. Mehmet ağabeyi gibi. Onu da aşar herhalde.


Şimdi bir tarafta Fener, bir tarafta Galatasaray puanları havuza attı. Ekseriye hepsinin hocası tartışılıyor. Ertuğrul’un bileti kesildi mi yoksa devam mı belli değil. Skibbe kenarda ama huzursuz. Aragones’in olayı tamamen farklı. Sanırım sözleşme maddesinden dolayı bir iki ay daha uzatacak tatili.

4 Ekim 2008 Cumartesi

Beşiktaş tespih serisi

Beşiktaş’ta yaşanacak olası gelişmeleri tahmin etmek için ne kulüp içerisinde yer almaya gerek var ne de medyum olmaya. Prens Demirören, maşallah bakkal gibi yönetiyor Beşiktaş’ı… Daha sezonun başında hoca değişimi için kolları sıvadı. Bu Ertuğrul’un Beşiktaş’taki 2’nci sezonuydu. Ama görüntü itibarıyla son sezonu olacak. “İstifa tek taraflı bir müessedir” diyen Demirören, Ukrayna’ya gitmişken Lucescu ile de görüşmüş. Lucescu gelmiyorum derse ne olacak? Bir dakika Lucescu gelmiyorum demez değil mi? Parasıyla değil mi, herkesi getirir Prens Demirören. Tüm bu gelişmeleri görünce aklıma geldi. Beşiktaş siyah-beyaz şöyle motifli, oltu taşlı fiyakalı bir tespih serisi çıkartıp satsa müthiş bir gelir elde eder. Zira daha 6’ncı haftada boşa geçen bir sezon daha. Beşiktaş taraftarı için hırçın, agresif denir ancak şu yönetimin son yıllardaki yaptıkları karşısında gösterdikleri tepkileri görünce adamlarda peygamber sabrı varmış diyorum. Tespihler satışta olsaydı bu ara patlama olurdu. Bu arada dikkati çekmiştir Sinan Engin’e hiç girmedim. Nasıl olsa hal, durum onun için bir şey ifade etmiyor. Beşiktaş'ın içinde akan su gibi bir türlü yolunu buluyor.

3 Ekim 2008 Cuma

Avrupa'da dün gece

UEFA Kupası ilk turu Perşembe günü oynanan maçlarla tamamlandı. Galatasaray mahalle takımından bu maçta da gol yemeyi başarırken turu iki golle aldı. Günün bombasınıysa Beşiktaş patlattı. Hafta içinde kendi kendilerine pompaladıkları ‘yeneriz, bizim ayarımızda değiller, favori Beşiktaş’ gibi söylemlerin kurbanı oldu. Sahada bitse de gitsek havasında oynayan Beşiktaş baştan sona uyudu. Turu dört gollü hezimetle Metalist’e bıraktı. Gecenin diğer maçlarında Olympiakos turu gol yemeden yedi gol atarak geçti. Porstmouth 2-0’ın rahatlığıyla az kalsın iş kazası yaşıyordu, uzatmalarda Crouch iki gol atarak takımı kurtardı. Deportivo 10 kişiyle 2-0 yaptı, turu penaltılarla kaptı. Benfica Napoli’yi 2-0 ile geçti, Kıbrıs takımı Omonia, City’ye ikinci maçta da golünü attı ama turlayamadı. İskoç takımlarının Avrupa komedyası devam ediyor. Motherwell turu iki golle Nancy’ye bıraktı iki maçta doğru düzgün pozisyon dahi üretmedi. Dortmund ilk maçı kendi sahasında 2-0 yenik kapatmıştı. İkinci maçı da aynı skorla galip kapattı ancak penaltılarla turlayan Udinese oldu. Standart Liege, Liverpool eşleşmesindeki futbolunun tesadüf olmadığını Everton’ı 2-1’lik skorla devirerek gösterdi. Feyenoord Kalmar’dan emaneti aldı. Stuttgart az kalsın yerin dibine giriyordu, Gomez kurtardı. Tottenham bildiğimiz gibi. Son dakikalarda yine ecel teri döktü ama turu kapmayı bildi. Dünkü maçların ardından UEFA'da da torbalar belli oldu ve kura 7 Ekim'de çekiliyor.

1. torba
Milan, Sevilla, Valencia, Benfica, Schalke 04, CSKA Moskova, Tottenham, Hamburg
2. torba
Stuttgart, Ajax, Olympiakos, Deportivo, Club Brugge, Sp.Moskova, Paris Saint Germain, Heerenveen
3. torba
Rosenborg, Udinese, Feyenoord, Sporting Braga, Slavya Prag, Manchester City, Galatasaray, Sampdoria
4. torba
Hertha Berlin, Partizan, Nancy, Portsmouth, Aston Villa, R.Santander, FC Kopenhag, Dinamo Zagreb
5. torba
Saint Etienne, Wolfsburg, Standart Liege, Twente, NEC Nijmegen, Metalist Kharkiv, Lech Poznan, MSK Zilina