29 Ocak 2009 Perşembe

Biri Skibbe mi dedi?

Sivas maçı sonrası beklemekteyim Skibbe tartışmalarının hortlamasını. Skibbe demişken herhalde bu derece adrese teslim bir yazı okumamıştım. Her haliyle mükemmel. Şiddetle tavsiye ediyorum...
Skibbe'nin seçimi

21 Ocak 2009 Çarşamba

2 resim arasındaki 7 fark #3

Yukarıdaki fotoğrafın ilkinde Espanyollu oyuncular, UEFA Kupası penaltı atışlarında galip gelmeyi ve ardından kendilerini tribüne atmayı bekliyor. Heyecanla merakla… Diğer fotoğrafsa bu yıl oynanan herhangi bir lig maçından. Bu ve buna yakın görüntüler bu yıl oynanan 16 maçta fotoğrafçılar tarafından karelendi. İşte 2 resim arasındaki 7 fark:

Hikayenin başlangıcı 2006 yılına dayanıyor. İspanya Kral Kupası’nı kazanarak Avrupa’ya adım atan Espanyol, 2007 sezonunun sonunda Sevilla ile Glasgow’da UEFA Kupası’nı kazanmak için mücadele ediyordu. Karşılaşmada iki kez geriye düşmesine, 68’inci dakikada kırmızı kart görmesine rağmen işi penaltılara kadar götüren Espanyol, Palop’un üç penaltı kurtarmasıyla kürsüyü Sevilla’ya bırakıyordu. Aradan fazla değil sadece iki sezon geçti. Ve Espanyol şu anda İspanya Ligi’nde 15 puanla 18’inci sırada… Sezona Bartolome Marquez ile başlayan Espanyol, 13’üncü haftadan bu yana Jose Manuel Esnal (Mane) tarafından çalıştırılıyordu. Ancak takımın başında çıktığı sekiz maçta sadece kupada Poli Ejido galibiyeti elde eden Mane’nin de görevine son verildi. Yeni teknik direktör, eski oyuncularından Mauricio Pochettino oldu. Bugün akşam Katalan Derbisi var. Her coğrafyada teknik direktör değişiminin ardından oynanan ilk maçlar kritiktir ve sürpriz sonuçlar elde edilebilir. Ama bu Barcelona’ya söker mi onu hep birlikte göreceğiz.

Pantolon olmadıysa gömlek verelim!

Bu transferi en güzel bu cümle açıklar. City Kaka olmayınca Craig Bellamy ile anlaştı. Bir oyuncu 30 yaşına merdiven dayamış, hayatı boyunca hiçbir takımın sembol oyuncusu olamamış, son dört yılını beş ayrı takımda geçirmişse bir sorun var demektir. Kaldı ki kendisinin Riise’ye karaoke barda şarkı söylemediği için dayak atmışlığı da var. İşte bu adamın City’ye maliyeti 14 milyon sterlin… Sahanın dışında konuşmak bizim, sahada konuşmak da futbolcuların işi. Bakalım Bellamy, neler söylecek? Bu arada Kaka’dan sezonun geri kalanında insanüstü bir performans bekliyorum. İnsan olan taraftarın bu desteğinden güç alır, istatistikleri alt-üst eder.

Redknapp'ın saati

Fotoğraftaki Haryy Redknapp. Hafta sonu Tottenham maçını seyredip bu adama acımayan yoktur herhalde. Bir ara taraftara ‘Ben ne yapayım arkadaş’ hareketleri çektiği bile oldu. Hakkını teslim edelim. Takım bana göre son dönemin en iyi futbolunu oynadı. Modric maç boyunca çok fazla ön plana çıkmadı; ancak öyle bir 20 dakika oynadı ki hiç bitmesin istedim. Defoe geri dönmekten oldukça mutlu görünüyordu. Neyse esas konuya dönelim… Redknapp’ın saatinin markası Rolex. Zira yukarıdaki görüntü maç boyunca o kadar çok tekrarlandı ki değil saatin markası, kadrandaki işlemelere kadar ince ayrıntılar gözlemlenebilirdi. Pozisyon Darren Bent’in kaçırdığı gol sonrası kaydedildi. Öyle bir gol kaçırdı ki çoğu insan bu haberi okuduğu kıyafetleriyle pozisyonu başarıyla sonuçlandırabilirdi. Bentley’nin açtığı ortayı, boş kale yerine kafayla direk dibinden dışarı attı. Zaten ben en başından bu yana bu transferi ve ödenen parayı anlamamıştım. 16.5 milyon sterline transfer edildi. An itibarıyla Tottenham’da 48 maçta 13 golü var. Ancak dağı taşı parçalayan bir forvet değil benim gözümde. Olayı kişiselleştirdim biraz ama durum budur. Defoe’yu gördünüz mü? Adam ekmeğini taştan çıkartıyor. Gidiyor, geliyor, getiriyor, götürüyor. Forvette ne kadar ayak işi varsa yapıyor. Darren Bent ise üst düzey yönetici havasında. Defoe ve diğer çalışanların bin bir emekle hazırladığı belgeleri imzalıyor. Ancak ya kalemde ya da imzaladığı elde bir problem var. Ah hocası Yılmaz Vural olacaktı ki… Maç sonunda temiz bir dayak yedi mi aklı başına gelirdi…

18 Ocak 2009 Pazar

2 resim arasındaki 7 fark #2


Her ikisi de ilk kez ülke dışında bir takımla anlaştığında müthiş kariyerleriyle taraftarı heyecanlandırmıştı. Ancak kader. Başlangıçları kadar sonları da aynı oldu. ikisi de sezonu tamamlayamadı. Sonrasında da ülkelerine geri döndü. Ben fotoğraflar arasında pek fark göremiyorum…

17 Ocak 2009 Cumartesi

Tabutta Rövaşata (1996)


Geçtiğimiz gün bir kez daha izledim Tabutta Rövaşata’yı. Boğazın ayakları altında, hayata anlam yüklemeye çalışan Mahsun’un hikayesini sıkılmadan bir kez daha dinledim, seyrettim. Soundtrack’i ile uyumlu olan en iyi filmlerden bir tanesidir benim için. Bu arada izlemeyen varsa aşağıdaki yazıyı okutun. Bu da gördüğüm en iyi kapak yazılarından…

Mahsun, falakadan şişmiş ayaklarıyla yeraltından çıkıp yeryüzü dünyasına karışır her sabah. BMW'yi çalmamıştır, otomobil çalmaz Mahsun, sizin yaşamınızdan bir gecelik rahatlık çalar. Otomobilinizin rahat koltuğunu çalar, geceleri dolaştığınız şehrin aydınlığını çalar.

Bir kadın sever Mahsun. Bir şilep geçer kadının gözlerinden, eroin dolaşır damarlarında, kadının saçları dolaşır Mahsun’un aklına. Bir tekne batar sevdiğinin yüzüne dokununca. Her gün bir düş batar Mahsun’un denizinde, her gün yeni bir düşe inanır Mahsun inatla, yaşama inandığı için.

16 Ocak 2009 Cuma

Ali Sami Yen yine uğurlu gelsin

2000’li Ali Sami Yen’in A Milli Takım’a uğur getirdiğine inanılırdı. Talihsiz İsveç maçıyla bu uğur da Ali Sami Yen’e gösterilen ilgi de son buldu. İsveç maçının ardından Ali Sami Yen’de üç maça daha çıkan Milli Takım, ardından beş yıl Mecidiyeköy’e uğramadı. Ay-Yıldızlı takım en son Ali Sami Yen çimlerine bastığında rakip Yunanistan’dı. Ve daha önce uğurlu geldiğine inanılan stattan boynu bükük ayrılan yine A Milli Takım oldu. 2010 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde İspanya ile üst üste iki maç oynayacak olan A Milli Takım’ın iç saha maçı bir buçuk yıllık aranın ardından Ali Sami Yen’e alındı. Daha önce birçok kritik mücadeleye ev sahipliği yapan Ali Sami Yen’in, Milli Takım’a eski yıllarda olduğu gibi yine uğurlu gelmesini bekliyoruz.

Biz bu filmi bir yerden hatırlıyoruz

Milli Takım’da ve Bayern Münih’te hayranlıkla izlediğimiz bu adamı çok değil daha üç yıl önce kendi ligimizde misafir ediyorduk. Dışarıdan bakacak olursan kendi halinde mütevazı bir oyuncu gibi duruyor. Ancak işte şişede durduğu gibi de değil Ribery… Galatasaray’dan ilk fırsatta bavulu toplayıp kaçan Ribery, Marsilya’dan da sözleşmesi devam ederken transferini istemişti. Demek ki can çıkmadan huy çıkmıyor. Şimdi de Bayern Münih’te bombayı patlattı: ''Burada 4 yıllık sözleşmem var. Ancak söz vermek zor. Hayatta ne olacağı bilinmez. Ben her şeye açığım.” Bayern Münih ve Marsilya için Ribery transferinden elde edilen gelir, oyuncunun gidişiyle neden olan üzüntüyü her halükarda giderir. Peki, ilk transferlerinden tek kuruş bile kazanamayan Metz ve Galatasaray ne yapsın. Mantıklı gözüken soğuk su içmeleri…

12 Ocak 2009 Pazartesi

Hayırlı olsun

Hemen her gazetede transfer sonrası şu cümlelere rastlamışsınızdır: “Bilekler kadar elleri de inceymiş.” Hakikaten bileğinin hakkıyla kaptı bu unvanı. Ancak yaptığı bir açıklama daha var ki o daha da bomba: “Doğuştan Beşiktaşlıyım.” Ben bu tür lafları gerçek dahi olsa itici buluyorum. Sadece taraftara kendini şirin gözükmek olarak yorumluyorum. Zira sen sahada iyi oynadıktan sonra taraftarın seni sevmesi için doğuştan o takımı tutmana gerek yok. Bence taraftarın gözünde şimdiden geniş bir kredi açıyor Yusuf.

Transfer ise bir Beşiktaş klasiği. Sokaktaki her 100 kişiden 85’i Yusuf’un yürüyerek adam geçebildiği ve ince paslar atabildiği konusunda hemfikir. Ancak Yusuf’un Sergen, Ceyhun, Ricardinho gibi belli sorunları olduğu da çoğu kişi tarafından dile getiriliyor. Bu açıdan ilk etapta bir çalım, ikinci etaptaysa ya tutarsa transferidir Yusuf Şimşek. Aynı zamanda taraftar ile de arayı düzeltmek için atılmış bir adımdır benim gözümde. İlerisine de gitmez.

8 Ocak 2009 Perşembe

Hakem işaretini verdi

Biz istemiyoruz ama hayatımızı sürdürmek zorunda olduğumuz için yaptığımız işler, bizi özel zevklerimizden uzaklaştırıyor. Hastalık sonrasında biriken işler işten-yatağa düzen kurmamıza neden oldu. Verdiğim en uzun aralardan bir tanesi. Ancak neyse ki bir dergimizi daha yayın tarihini aksatmadan hazırladık. Şimdi mürekkebi kurumayan kalemimle aklıma gelenleri yazmaya devam edeceğim.