3 Ekim 2011 Pazartesi

Hakan Şükür sendromu

Bu adamların böyle konuşması Hakan Şükür’den gelir. Adamlar susuyor, karakteri oturmamış olan adamlar da susmuyor. Arda Turan da ağız ishali olanlardan. Açmış ağzını, yummuş gözünü! Kendileri; 50 -100 bin dolar alamazken; yabancılar satın almak için helikopter beğeniyormuş. Yabancılara verilen paraları savunmuyorum ancak; dersin ki Arda Turan da o adamların yarısına oynuyor. Dersin ki düne kadar bendim sinema kapattıran… Yabancıya verilen para da fazla yerliye verilen para da. Gel gelelim futbol endüstrileşmiş, rakamlar tavan yapmış, bir adama bir ülke bütçesi kadar para verilir olmuş. Filmi başa sarmaya niyetim yok! Ben Arda’ya bakarım ben şuursuzca yapılan serzenişlere bakarım. Her satırında yabancı futbolcuya duyulan haset var. Bizim Türk futbolcusu maalesef böyle işte. Kendi işine bakmaz; “Ben daha iyi oynayayım daha fazla kazanayım” diye düşünmez, “Önce ben kendi sorumluluğumu yerine getireyim sonra konuşurum” demeden önünde arkasında kim varsa eleştirir, yıkar, dışlar! Takım barbekü partisi yapar; Arda’sı, Servet’i, Ayhan’ı masaları birleştirir aynı sofrada oturur, yabancıları başka masalara atar. Ondan sonra “yabancılar neden uyum sağlayamıyor” diye kendimize soruyoruz. Yerli pasaport öyle çakallardan oluşuyor ki; güçlerinin yetmeyeceği, sevilen adamları (Baros, Kewell, Mondragon, Hagi) ayrı tutuyor, kayırıyor, geriye kalanları eziyor. Ben Galatasaraylıyım diyen adam, transfer sezonunun sonunda arkasına bakmadan gitmez. Galatasaray taraftarıyım diyen adam, “Ben sözleşmeli futbolcuyum” demez. Ben “bu takımın bir parçasıyım” der. Biz aptal değiliz. Sakatlığın iyileşecek, kafan bozuk diye oynamayacaksın, takımı son dakikada yarı yolda bırakacaksın, gittikten sonra sürekli konuşacaksın sonra da “Ben Galatasaraylıyım.” Tugay’ın cümlesiyle bitireceğim; “Beni Tugay yapan Galatasaray’dır. Glasgow’da 25 bin kişi beni alkışladıysa, İngiltere’de herkes ismimi haykırdıysa, Blackburn yönetimi bana 35 yaşımda sözleşme önerdiyse; bunda benim emeğim kadar Galatasaray’ın hakkı vardır…” İki resim arasındaki farkları siz bulun artık.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Klasikleşen bir Terim harekatı...

Terim sevgisini de Terim'in egosunu da bir yere kadar anlıyor, "eyvallah" diyebiliyorum. Ama bir yere kadar. Kalkıp da UEFA Kupası'nı kazanmamızı hiçe sayacak kadar aptal değilim. Halen böyle bir gururu yaşabiliyorsak bunda Terim'in komutasının müthiş bir payı var. Ama bu işi don lastiğine benzetmek bana makul gelmiyor. Daha önce defalarca yazdım yine yazıyorum; Terim'i İtalya'ya gönderdiğimizde üstünde deri ceketi altında kot pantolonu içinde de kareli gömleği vardı. Saçları fönlü veya jöleli değil dağılmış gelişigüzel sağa taranmıştı. Kolunun altında da bir çantası vardı. Çok da umrunda değil di o anki görüntüsü. Çünkü aklında Fiorentina'da yapacağı işler vardı. Kolunun altındaki dosyasına daha fazla önem veriyordu.

Terim İtalya'ya gitti! Fiorentina'dayken kameralar kulübeyi çektiğinde benzer bir görüntüyle karşılaşıyorduk. Montunun kolları dirseğe kadar sıvanmış, saçları dağılmış, bol bir eşofman ile yönetiyordu takımı. Fiorentina'nın da Terim'in de yaptıkları ortadaydı. Ve Terim kariyerini olumsuz etkileyecek bir transfere imza attı. Dünyanın en önemli markalarından biri olan Milan'a gitti. İşte ne olduysa da orda oldu. Moda kenti Milano'da çok etkilendi terim. Artık koltuğunun altında dosya taşımıyor onu taşıtacak adamlar alıyordu yanına. Saçları ve kendi her daim özel bir davete katılacak gibi özenliydi. Artık takımı ve oyunları değil "Siyah takım elbisenini altına kahve ayakkabı, kahve kemer nasıl olur" diye düşünüyordu.

Galatasaray'a döndü. Şampiyon takımı fütursuzca dağıttı. Terim'e göre kimi fazla para istiyordu, kimiyse yeteneksizdi. Oysa o takım ligde tüm imkansızlıklara rağmen şampiyon olmuştu. Bir Mondragon'a gücü yetmedi ve yabancı transferlerinin tamamını kendisi yaptı. "Cırt cırtlı forma tasarlamamız gerekecek" dediği Felipe ile sezon ortasında ters düştü ve oyuncu gitti (Nedenine girmeyeceğim zira midem kalkıyor. Terim'in egosu artık içimi döndürüyor). Pinto ne oldu bilen yok! Christian ve Lukunku ile halen dalga geçiyoruz. Falan filan...

Terim'in bu gelişinde yalan yok belki değişmiştir diye ince bir umudum vardı. Ama yaptığı işler maalesef beni korkutuyor. Zira bu adamın ikinci bir güce, geçmişten gelen kuvvete tahammülü yok. "Herşeyi ben yaptım" diyebilmek için yıkıp geçiyor... Bu nedendendir ki yedek kulübesinde tecrübeli bir yardımcı yok! Ya boynuz kulağı geçerse?

Bugüne gelelim! Baros da giderse Fatih Terim'in klasikleşmiş güç gösterisi de tamamlanmış olacak. Nedir bu? Tüm yabancıları gönderip yerlerine yeni isimler almak! Maalesef girdiği bu zihinsel 'sidik yarışı' Fatih Terim'e olan umutlarımı biraz daha azalttı... Baros'u da gönder rahatla güzel kardeşim... Cana ne yaptı da gönderdiysen; Neill'e 1.2 milyon euro vermeyip yerine 2.2 milyon euro alan Tomas'ı getirdiysen (Tomas'a asla lafım yok, hastasıyız), Kewell gibi adamı elinde tutmayıp sırt çevirdiysen Baros'u da gönderirsin. Hepimiz öyle bir 'kıça' sahip olduğunu elbet biliyoruz. Dağıt yine takımı. Ama inşallah bu kez 5-0'lık mağlubiyetle değil galibiyetle ayrılırsın... Çünkü artık sana da yazık olur Galatasarayım'a da...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Üfleyerek söndürmek istediler, ateş büyüdü; kum döktüler!

“Göreve yeni başlamış olan Türkiye Futbol Federasyonu’nun ne denli ağır bir sorumluluk altında olduğunun bilincindeyiz. Kararların geciktirildiği her gün Türk sporuna zarar vermektedir. Bilelim ki dünyanın saygın bir gücü olmaya soyunmuş bir ülkesi olarak asıl verdiğimiz sınav etik değerlere sahip çıkma konusundaki kararlılığımızdır.”

Galatasaray, TFF “bekleyeceğiz” dediğinde bunları söylemişti. O gün herkes Galatasaray’ın üstüne gelmiş hatta Türk futbolunun çınarı (!) Cavcav sarı-kırmızılıları “Hain” olarak nitelemişti. Oysa bildirinin alt ve üst metninde yargıya çağrıda bulunuluyordu. Ancak duymazdan gelindi; tehditler savruldu ve “Üfleyerek de söndürürüz” dendi…

Özellikle ilk adımla başladım bu işe. Aradaki süreci yazarak lafı dolandırmayacağım. Bugün Türk Futbol tarihinin “Kara günü”dür. Çünkü konu Fenerbahçe veya şike yapılıp yapılmaması değildir. Konu; UEFA’nın kesin yargıya vararak bu dayatmasına “Eyvallah” çekmektir. “Evet, biz bu işi çözmek istemiyoruz siz söyleyin biz yapalım” demektir.

İşin detayına inerek yetim olmadığı halde yorum yapmayacağım. Şike yapıldı veya yapılmadı. TFF kenarda bekleyerek; yargının karara varmasını diğer bir deyişle ‘Elini prize sokmadan’ işin içinden sıyrılmayı hayal ediyordu. Ancak işlerin böyle dönmediği açık. Yunanistan örneği de ortada. İş son dakikaya geldiğinde “UEFA yaptırımda bulundu biz de böyle bir karar aldık demek” maalesef bir aciziyet tablosudur ve bugün Türk Futbolu UEFA’nın boyunduruğu altına girmiştir.

Bizi neler bekliyor bilmiyorum. Bildiğim tek şey; Mehmet Ali Aydınlar yönetiminin Türk Futbolu’na vurduğu darbedir. Play-off sisteminden tutun da bu basiretsizliğin getirdiği itibar düşüşü maalesef ilerleyen yıllarda da karşımıza çıkacak.

Fenerbahçe… Hastalık derecesinde Galatasaraylıyım. Üzüldüm. Samimi olarak yazılıyor satırlar. Çünkü “Yargısız infaz yapmayacağız” denilen bir ortamda bir akşamüstü altından sehpayı çektiler. Bu hainliktir. Fenerbahçe’nin Türk Futbolu’na kattığı değeri hiçe saymaktır. Milyonlarca taraftarı olan bir kulübe her şeyden öte bir saygısızlıktır.

Bu karar altında ezilecekler. Üstelik Fenerbahçe kanıtlarla suçlu bulunsa bile… Çünkü bu alınan bir karar değil; dayatılan bir eylemdir. Unutulmayacaktır; unutulmamalıdır.

6 Mayıs 2011 Cuma

Bu adamı sevenler de var ya!

Kendisinden hiç haz etmem! Bazıları nasıl oluyor da bu adama tapıyor anlamıyorum... Neyse! Servet benim adamımdır, gönderilecek en son adamdır, adamdır, delikanlıdır, hasıdır diyenlere gelsin. Bizim kulüpte bu ara adam bulmak zor... Arkadaş iki tane yavşak nasıl haysiyetsizleştirdi şu takımı hayret! Ey Servet denen göt; Gücün ancak Cem Sultan'a yeter koçum. Ya da kenardaki teknik adama ancak yeter... Seni ıslıklayan taraftara da gider yapsana hadi! Yapamazsın! Neden? Çünkü sana bu kadar garanti parayı kimse vermez... Ama açıklamaya gelince "Yüce Galatasaray", "Taraftarımıza layık bir takım olamadık" diye yalanırsın. Karakterin yok çünkü! Ey Galatasaray, Caner'e vurduğu gün Arda'ya ceza verecek yüreğiniz olmadığı için Servet denen karaktersiz de bugün çıkar Cem'e vurur, Türk oyuncular mangal partisinde yabancıları ayrı masaya oturtur, aynı adamlar takımın gidişatını konuştuklarını iddia ettikleri masada yabancıların ayağını nasıl kaydırırım diye senaryo hazırlar! Zor hocam zor! Bu ara Florya'da adam bulmak hakikaten zor!

20 Nisan 2011 Çarşamba

Normal değil ki!

Adama boşu boşuna ‘Special One’ demiyorlar. Babanın herkese gider yapacağından şüphemiz yok, yok da di Stefano’ya da ayar vereceğini tahmin etmiyordum… Kulübün Onursal Başkanı di Stefano, (Bu sadece kartvizitinde yazan unvanı, öncesini ve Real Madrid için ne ifade ettiğini hepimiz biliyoruz; uzatmaya gerek yok) Barcelona karşısında takımın korkak oynadığını söylemiş. Jose Mourinho da ''Takımın nasıl oynayacağına di Stefano değil ben karar veririm'' şeklinde cevaplamış… “Helal olsun” mu demeli, “Bu kadarı da ayıp” mı demeli bilemedim. Bildiğim tek şey; bu adamın normal olmadığı…

16 Nisan 2011 Cumartesi

Fazla söze gerek var mı?




İddia'nın oranlarının düşük olduğu konusunda hemfikir olmasına hemfikiriz de bu kadarı da ayıp... Maçın 40'ıncı dakikası olmuş İddaa Barcelona lehine oranı 2.10'a düşürmüş... Nasıl oluyor arkadaş? Maçın 3'te 1'i biteli 10 dakika olmuş. Oranın düştüğü dakikalarda Real Madrid bastırıyor. Barcelona'nın iyi oynadığını biz de görüyoruz ancak 2.10'da komik bir oran olmuş. Zaten İddaa denen kurumun nasıl bir oranlama sistemi varsa program A'dan Z'ye evlere şenlik. Devletin her kurumu vatandaşın sırtından geçiniyor. İddaa'da onlardan bir tanesi...

15 Nisan 2011 Cuma

futkorder...

Tam zamanı değil mi değişimin? Messo çok dibe vurmuştu tekrar o isimle devam edemezdim. Şablonu uydurabilsem sıfırdan yola çıkacaktım ama maalesef istediğim şekilde olmadı… O yüzden hep aklımda olan ‘futkorder’ olarak değiştirdim adresi. Futbolu Sevenleri Koruma Derneği…

Yeni yayınımızı hayırlı olsun… İddiamız yok! Temiz temiz, aklımıza geleni yazacağız, illa haber gireceğiz diye zırvalamayacağız, daha da önemlisi yormayacağız.

İyi okumalar…

23 Ocak 2011 Pazar

Bu kararın altında ezileceksiniz!

Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi, sporla alakası olan olmayan herkes oradaydı... Ne güzel bir gündü... Bu kararın altında ezilecekler... Kaçışları yok!

21 Ocak 2011 Cuma

BASIN VE KAMUOYUNA DUYURUDUR*

15 Ocak 2011 Cumartesi akşamı, uzun yıllardır beklediğimiz yeni stadımıza kavuşmanın heyecanını, gözbebeğimiz Ali Sami Yen Stadını terkedip, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'ya taşınmanın buruk sevincini tattık.

Tarihimizin mihenk taşlarından biri olacak o gecede yaşananları takip eden bazı hadiseler, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın açılış kutlamalarını gölgelemiştir.

Bu sebeple, müşterek olarak Galatasaray Kulübü taraftarlığından başka hiçbir kurum, grup, örgüt, kişi, veya siyasi hareket ile ilişkisi olmayan bağımsız vatandaşlar ve taraftarlar olarak kamuoyuna seslenmeyi görev sayıyoruz.

15 Ocak 2011 gecesi Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın stada girişi anons edildiğinde, taraftarımızın bir bölümü kendisini alkışlamış, diğer bir bölümü de ıslıklamıştır. Söz konusu tepki, medeniyet sınırları içerisinde kalmış, her hangi bir kötü söz içermemiştir. Tepkilerin boyutunun en üst noktaya çıktığı an, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar'ın, merhum başkanımız Özhan Canaydın'ı, geçmiş yönetimlerimizi ve Galatasaray camiasını kabul edilemez bir üslupla eleştirerek, tüm Galatasaray taraftarları, kulüp ve kongre üyelerini ağır şekilde tahrik ettiği konuşmasıdır.

16 Ocak 2011 günü Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Sayın Adnan Polat, protestocuları yönetim olarak "Galatasaraylı kabul etmediklerini" söyleyerek stadyumda bulunan Galatasaray taraftarlarına ağır şekilde hakaret etmiştir. Ayrıca protestocuları emniyet ile birlikte tespit ederek stada almayacaklarını söyleyerek onları tehdit etmiştir.

Yukarıda özetlenen hadiselerin ışığında Bağımsız Galatasaray Taraftarları olarak aşağıdaki tespit ve taleplerimizi kamuoyuyla paylaşırız:

* Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının mevcut ya da muhtemel iktidar organlarını övme, eleştirme ve protesto etme hakları, altında Türkiye'nin de imzası bulunan uluslararası sözleşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın teminatı altındadır.

* Önemle ifade etmek gerekir ki, siyasi liderler bireylerin gündelik yaşamlarına doğrudan etki eden kararların mimarlarıdırlar ve övgüye de eleştiriye de hazır olmalıdırlar.

* Galatasaray taraftarlarının bu protesto sebebiyle devlet kademesi, medya organları ve Galatasaray Yönetimi tarafından hakarete maruz bırakılmasına, tehdit edilmesine ve baskı altına alınmasına Galatasaray Spor Kulübü ve kamuoyu seyirci kalmamalıdır.

* Söz konusu gecede yapılan protestolar neticesinde ortada kamera kayıtlarıyla tespit edilecek bir suç unsuru ve buna bağlı suçlular yoktur. İstanbul Emniyeti'nin güvenlik kaynakları suçla bağlantılı olmayan eylemlerin tespiti için seferber edilemez.

* Galatasaray Başkanı Adnan Polat ve Yönetim Kurulu üyeleri Galatasaray taraftarlarına karşı yapılan tehdit ve hakaretlere karşı kayıtsız kaldıkları gibi, söz konusu eylemleri gerçekleştirenlerle söylem birliğine giderek bulundukları mevkiye ihanet etmişlerdir. Bahsi geçen şahıslar Galatasaray camiasından ve taraftarlarından özür dilemeli ve derhal istifa etmelidirler.

* Galatasaray Kulübü Kongre Üyeleri , Başkan Adnan Polat ve yönetimini kınamalı, haklarında gerekli disiplin cezalarını uygulayacak süreci hemen başlatarak sorumluluklarını yerine getirmelidirler.

* TOKİ Başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar, haddini aşan ve tahrik edici konuşması sebebiyle tüm Galatasaraylılardan özür dilemelidir.

* Protesto eden Galatasaray taraftarlarına medya aracılığıyla ve alenen ağza alınmayacak küfürler ve hakaretler savuranlar, onları "nankörlük", ve "teröristlik" ile itham edenler hakkında gerekli yasal işlemler Galatasaray Kulübü ve taraftarlarınca müşterek olarak başlatılmalıdır.

* Bağımsız Galatasaray Taraftarları olarak, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın Galatasaray Kulübüne kazandırılması adına çalışan herkese sonsuz müteşekkiriz. Emeği geçen bütün kişiler ve kurumlar teşekkürü ve saygıyı hak etmektedir.

* Ali Sami Yen Spor Kompleksi'nin yapımıyla ilgili, tarafımızdan teşekkürü öncelikle hak edenler, stadın her köşesine emeklerini harcayan işçilerdir. Stadın yapımına ilişkin katkısı olanlara teşekkür edilirken hayatlarını kaybeden işçilerin anılarına saygı sunulmamış olması üzüntü vericidir.

* Tüm Türkiye'yi defalarca gururlandırmış, ülkenin adını tüm dünyaya duyurmuş kulübümüz, bu tesisleri ve çok daha fazlasını sonuna kadar hak etmiştir. Camiamızın, bu tesisle ilgili hiçbir kuruma veya şahsa en ufak bir borcu yoktur. Unutulmamalıdır ki; Galatasaray Spor Kulübü, arazisi son derece değerli olan Mecidiyeköy'deki Ali Sami Yen Stadyumu üst kullanım hakkı ile birlikte Seyrantepe'deki yaklaşık 384 dekar arazinin 264 dekarlık üst kullanım hakkından feragat etmiştir. Bu arazilerin ihalelerinden devlet ciddi bir kazanç sağlamıştır ve sağlamaya da devam edecektir.Ayrıca bu kazancın yalnızca bir bölümü Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın yapımı için ayrılmıştır.

* Konumu ne olursa olsun, hiçbir kişi veya kurum Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın Galatasaray'a kazandırılmasını kişisel bir lütuf olarak gösteremez.

* Bu tesislerin Galatasaray Spor Kulübü'ne söz verildiği gibi teslim edilmesinin, şartnamelerle belirlenmiş taahhütlerin eksiksiz olarak yerine getirilmesinin sonuna kadar takipçisi olacağız.

Bağımsız Galatasaray Taraftarları

Kaynak: Valla ben ozan abiden aldım...
http://lucarelli-breitner.blogspot.com/

Gel cumartesi gel...

Ozan abiden al haberi... Savcılık soruşturma açadursun biz cumartesi günü Taksim'de bir arz-ı endam edelim; meydanın boş olmadığını görsünler...

BAŞBAKAN'A BORCUMUZU ÖDEYECEĞİZ!*


22 Ocak Cumartesi günü saat 14:00’te İstiklal Caddesi’nde toplanarak, Galatasaray taraftarlarına desteğimizi sunacağız. Başbakan’a hak ettiği ilgiyi ıslıklarımızla göstereceğiz. Zorba yöneticilerin bize tanımadıkları protesto hakkımızı sonuna kadar kullanacağız.

Başta tüm sporseverler ve spor emekçileri olmak üzere, tüm bir ülke halkı olarak başbakana borcumuz var. Başbakan’ın “ananı da al git” hitabıyla onurlandırdığı Mersinli çiftçi nezdinde tüm çiftçiler olarak borçluyuz. Başbakan’ın “her üniversiteyi bitiren iş bulacak diye bir kural yok” diyerek aydınlattığı üniversite öğrencileri olarak borçluyuz.

13 milyon işsizi, sadece işsiz olduğu için borçlarından azade tutamayız. 13 milyon işsiz olarak borçluyuz.

Cumhurbaşkanı’nın seçkin (!) öğrenci temsilcileri ile yaptığı görüşme sırasında dışarıda kalan ama unutulmayan, Cumhurbaşkanı'nın değerli görüşlerinden o sırada yararlanamadığı için boynu bükük kalmasınlar diye hükümet temsilcisi polislerce coplanan öğrenciler olarak borçluyuz.

Son olarak Başbakan’ın “bu stadı ben yaptırdım, daha parası ödenmedi. Beni kızdırmayın, projeyi bozdurmayın” diyerek uyardığı Galatasaray taraftarları olarak borçluyuz.

Sporun ticarileştirilmesi sürecine yeni boyutlar kazandıran Başbakan’a, bununla yetinmeyip kapalı-açık tüm spor sahalarını siyasi rant alanına çevirdiği için, tüm sporseverler ve spor emekçileri olarak borçluyuz.

Bu borç ortada kalmamalıdır.

Galatasaray taraftarları borcun ödenmesi konusunda bir adım atmışlardır.

Borç hepimizin borcu olduğuna göre bizim de bu adıma katılmamız, hep beraber bir kez daha Başbakan’a borcumuzu ödememiz gerekiyor.

Başta tüm sporseverler ve spor emekçileri, tüm halkımızı, 22 Ocak günü saat 14:00’te İstiklal Caddesi’nde toplanmaya ve ıslıklarımızla Başbakan’a ve kendini onunla özdeşleştirmiş tüm devlet ve sivil toplum erkanına şükran duygularımızı iletmeye çağırıyoruz.

Borcumuzu öderken söylenecek bir çift sözümüz de olacaktır elbet. Bu da borcumuzun helal faizi olsun.

Spor-Emek-Sen
Devrimci Spor Emekçileri Sendikası

Kaynak:http://lucarelli-breitner.blogspot.com/

6 Aralık 2010 Pazartesi

Bizim çocuklar

Barcelona etkisi net biçimde görülüyordur takımımda… Savunmamda geriden topla çıkabilen üç oyuncu ve bir tane de organizatörüm var. Nazarımda dünyanın en iyi savunmacısı ve güvendiğim kıvırcık saçlı adama pazubandımı da emanet ettim.

Xavi-Iniesta adaylar arasındayken farklı birini seçmem mümkün değil. Sağ kanadı belki Ronaldo hak ediyordu ama benim 11’im olduğu için o kıl herifi koyacağıma ‘fuleli’ Robben tercihi daha sıcak geldi. Üstelik Xavi-Iniesta’nın olduğu bir orta alanda Robben çok iş yapar. Sneijder… Belki bir hafta öncesi olsa tercih etmezdim ama Mourinho açıklamaları çok hoşuma gitti. Ayrıca kendisinin Mourinho’nun Real Madrid’e gitmesi sonrası kendisinin de dönüp dönmeyeceği konuşuluyordu. O günlerde de “Mourinho’yu çok seviyorum ama asla Real’e dönmeyeceğim” demesi de farklı bir çentik attırdı Sneijder’in yanına…

Hücumda Milito’ya güvenirim. Ekmeğini taştan çıkarır. Enerjisi hiç düşmez. Topsuz oyunda sanırım en iyilerden bir tanesi. Ayrıca bencil olmaması da bu kadroda yer almasının başlıca nedeni… Forvet için Milito benim tercihimdi. Diğeriyse seçim değil bir refleks. Zira Messi varsa zaten diğer seçeneklere bakmaya gerek yok. İnsan değil. Rakipleri her gün “büyüdükçe etkisini kaybedecektir” umuduyla yatıp kalkarken; bu adam her geçen yıl üstüne koyarak gidiyor. Bu yıl istatistik ve hücum organizasyonları açısından sezona coşarak başladı. “Daha çok beklersiniz ibneler” der gibi oynuyor. Her maçında şaka gibi bir hatırat bırakıyor izleyenlere. Sanırım özel oyuncu olmak böyle bir şey…

Kenar… Mourinho’ya sempatim vardı. Hala da inceden severim. Ama Pep başka… PenneArabiata vakti zamanında bir post girmişti. Guardiola olmak diye. Burada… Sizin aklınız alıyor mu Mourinho yardımcılarının koltuğunu silsin, antrenmanda Abidal ile şakalaşsın falan… Ben hayal edemiyorum. Zaten Mourinho’da da durmaz o davranış. Mourinho böyle güzel. Pep, dışarı çıkan topa top toplayıcı çocuktan önce atılır hemen oyuncusuna verir. Mourinho ise ayağının ucundaki topa dokunmaz; Ronaldo’nun eğilip ayakları arasından o topu almasını bekler. Olumsuz bir yorumum yok konuyla ilgili. Ama diyorum ya Pep bambaşka. Listede kim neden var kim neden yok olayına girmiyorum. Pep yoksa da orası Jose’nin hakkıdır dedim adamları ona emanet ettim…

İsteyen girsin kadrosunu oluştursun. Link budur…

2 Aralık 2010 Perşembe

Bu takım Galatasaray değil, olmayacak da…*

* Bu yazı 03.12.2010 tarihinde www.htspor.com adresinde yayınlanmıştır.

Yönetiminden oyuncu kadrosuna tarihin en başarısız takımı olan Galatasaray’ın adı asla ve asla bu ortama layık değil. Yanlış anlaşılmasın; sportif başarıdan bahsetmiyorum. Galatasaray, şuursuz şekilde yönetilen, kadrosu formayı hak etmeyen oyuncularla dolu, ruh ve kimlikten bihaber adamların kol gezdiği bir camia olamaz, olmayacak da…

Elano’nun satışı sonrası bir infial oluşacağını düşünen Adnan Polat, dün ekran karşısına geçip soruları cevapladı. Diğer bir deyişle kendini aklamaya çalıştı. Sert mesajları vardı konuşmasının ve sık sık Galatasaray Kulübü’nün Başkanı olduğunu, bu unvanın üstünde kimsenin olmadığının altını çizme gereği duydu. Çünkü o da biliyordu ki Polat ve yönetimine olan güven şu anda ayaklar altında. Yapılmayan hatalar, kültürde yeri olmayan hamleler yapıldı başkanlığı sürecinde. Balık baştan kokar derler; kulüpte ne kadar parça varsa hemen hepsi aksıyor.
Beş yılın çetelesini tutacak değilim. Tutarım tutmasına da say say bitmez. Bu yüzden tek tek irdelemeyeceğim olanları. Ama asla kabul edemediğim iki konu var; teknik direktör kıyımı ve oyuncu kadrosundaki çarpıklık…

Teknik direktör konusu Galatasaray’ın bugüne gelmesindeki en büyük etkenlerden bir tanesi. Galatasaray Spor Kulübü’nün bu denli hoca terörizmine imza attığı başka bir dönem yok. Çünkü kulüp kültüründe böyle bir anlayış yok! Rahmetli Özhan Canaydın döneminde Lucescu yokluklar içinde takımı şampiyonluğa taşımış, Avrupa’da ses getirmişken gönüllerin hocası Terim aşkı tuttu Galatasaray’ın. Luce gönderildi ‘imparator’ geldi göreve. Devam eden sezonun ortasında da Fatih Terim-Hagi değişimi yaşandı. Ne olduysa da bundan sonra oldu. Kulüpte bir hoca erezyonu başladı. Gerets rekor puanla şampiyon yaptığı takımı ertesi sezon şampiyon yapamayınca görevden alındı. Feldkamp’ın gelmesi sürpriz, performansıysa daha da sürprizdi. Disiplini seviyordu Kalli. Ancak oyuncular bu durumdan hoşnut değildi ve bugünlerin fitili ateşlendi. Tarihte ilk defa resmi olarak olmasa da futbolcular kelle kopartmış, Kalli görevinden uzaklaştırılmıştı. Kalli’nin kararı diyorlar ya; sadece gülüyorum. Ya bizim Kalli’yi hiç tanımadığımızı düşünüyorlar ya da bizi zeka eksiği insanlar olarak görüyorlar. Velhasıl, takım teknik direktör olmadan şampiyon oldu. Fitil ateşlendi diyorum çünkü o gün bu gündür Florya’da sistem, işleyiş futbolcu kadrosunun elinde.

Sonrasında Skibbe geldi. Skibbe’nin oynattığı futbol, nazarımda tek kelimeyle süperdi. Lincoln’ü hayata döndürmüştü bu adam. Ancak ona da geldiğinden kısa bir süre sonra görevi bırakması için baskı yaptılar. Yardımcıları görevden alındı, kaleci ve santrafor transferi son günlere bırakıldı. Takım Şampiyonlar Ligi’nden elendiyse de Avrupa Ligi’nde oldukça iyi gidiyordu ve ligde de başarılıydı. Tüm konular bir tarafa top oynatmak istiyordu genç Alman. Ama futbolcu kadrosu Lincoln’e özel ilgi gösteriyor, yabancılar kayrılıyor zırvalarıyla Skibbe’nin de ayağını kaydırdı. Baros’u neden çok seviyorum biliyor musunuz? Bir röportajında “Skibbe belki de benim yüzümden gönderildi. O penaltıyı atsam belki de halen takımın başındaydı. Ve kendisi mükemmel bir hocaydı” dediği için. Ancak bilmiyor ki Kocaelispor maçı sadece basit bir nedendi. Skibbe öyle ya da böyle gidecekti ve bilindik son Kocaeli maçında geldi. Sonra kim geldi takımın başına? Galatasaray’ın efsane kaptanı Bülent Korkmaz… “Ben Galatasaray’ın teknik direktörü olsam Lincoln’ü oynatmam, takımda tutmam” diyen adam. Talih yüzüne gülmüş, takımın başına geçmişti. Peki bu düşüncesinin çıkış kaynağı neydi sizce? Bu aslında Korkmaz’ın değil Galatasaray kadrosundaki yerli oyuncuların görüşleriydi. Lincoln’ün varlığı yerlileri rahatsız ediyor, dost meclislerinde Korkmaz’a bu konuda dert yanıyordu futbolcular.

Korkmaz’ın sonu da geldi. O da gitti sezon sonunda. Bu arada Lincoln de takımdan uzaklaştırıldı. Sonrasında bir hayali gerçekleşti Galatasaray taraftarının. Havaalanında Galatasaray atkısıyla görüntülenen adam dünyaca ünlü futbol adamı Rijkaard’dı. Rijkaard gelmişti gelmesine ancak o adamın vizyonunu uygulayacak ortam hazırlanmamıştı. Her şeyi transferle çözeriz mantığıyla sezon başı ve devre arası sansasyonel adamlar getirildi. Kusursuz bir sezon açılışı ancak durdurulamayan bir düşüş gözlemlendi bir yıl içinde.

“Sezon sonu bulunduğumuz yerin bir önemi yok! Hocamıza sezon sonu sözleşme teklifinde bulunacağız. O da burayı seviyor. Ümit ediyorum teklifimizi kabul edecektir.” Sözlerin kime ait olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Adnan Polat’a… Eskiden olsa ne olurdu biliyor musunuz? Gerekiyorsa yine hoca değişimi yapılırdı. Ama başkan takımın önünü açmak için kendi de istifa ederdi. “Ekibimle geldim şimdi de gidiyorum. Başarılı olamadık, istifa ediyoruz” derdi. Polat’ın sözlerinin üzerinden henüz 60 gün geçmemişti ki Hollandalı görevden alındı. Yerine de tanıdık bir isim, Terim dönemi sonrasında olduğu gibi yine Hagi getirildi.

Hagi kötü bir teknik adam gibi eleştirilere girmiyorum. Ancak takımın başına kısa süre önce geçmiş ve başarısız olarak nitelendirip yolları ayırdığınız bir adamı neden tekrar takımın başına getiriyorsunuz demezler mi adama? Fark etmez yönetim için. Sezon sonu o da gönderilir gerekirse… Zaten daha iki maç sonra çatlak sesler çıkmaya başladı içeride. “Acaba Hagi’yi getirerek hata mı yaptık,” “takımın kötü gidişinde aslan payı Hagi’ye mi ait” diye sorular sorulmaya başlandı…

Hoca terörü bundan sonra da devam edecek Galatasaray’da. Sebebi de ne kadar yönetimse o kadar rahata alıştırılmış Galatasaray oyuncu kadrosudur. Hocaların ve sistemlerin önemi yok Galatasaray’da. Oyuncuların keyfi yerinde olsun, hocaları onları çok sıkmasın yeter. Başarılı olurlarsa omuzlara alınsınlar. Başarısızlıktaysa sineye çekilsin her şey. Önceki yazımda yazdım. Galatasaray, takımdaki yerli oyuncuların zerre umurunda değil. Hepsi kendi havasında. Aslanlar gibi sözleşmelerini yapmış, mesailerini satıyorlar. Masa başı işte bunu yaparsınız ve hatta başarılı olabilirsiniz. Ancak Galatasaray tarihte kulübüne inanmayan, ahlaklı olmayan oyunculara asla kadrosunda yer vermedi. Bugün mü? Çok başarılı, takımın faydası için ter döken Adnan Sezgin var ya! Yerli oyuncuların transferleri ve kadroda tutunmaları Adnan ağabeyleri ile olan ilişkilerine bağlı. Yoksa Galatasaray Takımı’ndan bir oyuncunun illegal bir bağlantısı (menajerlik olayından bahsediyorum) olduğu anlaşılacak (anlaşılması bir tarafa kesinleşmiş PFDK kararı mevcut) o oyuncu her şeye rağmen formasını giyip o sahada antrenman yapacak.

Kültürü kayboluyor Galatasaray’ın… Yabancı oyuncu öğüten, başarısızlığı hocaya yükleyen bir yönetim var takımda. Değerli bir yazarımız demiş ki “Şükrediyorum ki Derwall, Polat başkanken Galatasaray’ın başına geçmemiş…” Olay bundan ibaret Galatasaraylı. Şimdi siz üç kuruşluk maaşınızdan, ev masraflarınızdan, yaşantınızdan artırdığınız parpalarla stadyuma gidiyorsunuz ya! Emin olun o takım o artırdığınız paraya değmiyor. Sizin oraya neden, nasıl geldiğinizi bilmiyor. Sanıyor ki her şartta bizi destekleyecekler. Sanıyorlar ki futbolcu oldukları için yerleri sağlam. Yanılıyorlar. Taraftarın da dediği gibi. Herkes gider taraftar kalır. Çünkü gerçek Galatasaraylı onlardır.
Evet o renklere, o armaya gönül verenler sahadakiler değil, taraftarlardır. Bugün sahadakiler alacakları yıllık ücret taksitini, maç sonrası eve gidip ayaklarını uzatmayı, gece dışarı çıkıp maçtan uzaklaşmayı düşünüyor. Forma ve armayı bizler kadar iyi düşünseler, zaten satırlar da bu şekilde yazılmaz. Keşke kötü oynasalar da mücadele edip, Cana’nın yarısı kadar gözü kara olsalar. Baros gibi lifi kopana kadar koşsalar. Kewell’ın yaptığı gibi mağlubiyete isyan etseler. Neill gibi herkesi galibiyete inandırsalar. Ama onlar işin kolayını bulmuşlar. Çok sıkıya gelirlerse kafa kopartıp, suçu teknik direktöre yükleyebilirler. Hal böyleyken kimin umurunda olur Galatasaray? Dış dünyanın isyanını görmezden gelip, “o zaman maça gelme kardeşim” diyen başkanın mı, “bana güvenilirse iyi oynarım” diyen oyuncuların mı, kafayla keseceği topa göğsüyle girerek hocasını sabote eden oyuncuların mı? İyisi mi siz bilet için para denkleştirme derdine düşmeyin. Çünkü sahadaki Galatasaray değil, olmayacak da! Ne zaman ki formanın hakkını verirler, işte o zaman değer masraflardan artırdığınız bilet parası…