14 Haziran 2010 Pazartesi

Savunmayla gelen şampiyonluk… Pardon galibiyet…

Çok uzun bir aradan sonra… Gerçekten çok olmuş NBA maçı seyretmeyeli, bilgisayar başında kahve eşliğinde iş değil hobimle ilgilenmeyeli… Geçen gün geldik, buradayız mesajı yazdığımda bu kadar haz duymamıştım. Şu anda henüz yazıma başlıyorum ve hakikaten çok mutluyum…

Belki abarttığımı düşünürsünüz ancak; bu ülkede insanlar bir yerde bu yüzden askerlik yapıyor. Her şeyden uzak kalmak, sıcak yatakta yatmadan yaşamak, sıkıntılara alışmak, daha da önemlisi her kademenin daha da üstü olan bir erkin hakimiyetinde olmak… İşte bu nedenle büyükler “askerliğini yapmayan adama kız verilmez” demiş sanırım… Gittiğim kafa yapımla döndüğüm mantalitemin arasında çok büyük farklar var. Ve emin olun sanki hayata ikinci kez başlamak gibi bir şey. Çok hata yapmışım diyorum sık sık kendime. Ve tekrar o hataları yapmamak için ipleri sıkı tutuyorum… Siz de şans dileyin yeni yaşantımda…

NBA yazacağız diye başladık, şu çıkan cümlelere bak… Biraz daha ötesi askerlik hatırası… Hiç girmeyeyim daha iyi…

Uykusuz işe gelmeyi özler mi insan? Özlemişim… Hem de Boston Celtics – Los Angeles finali… Bir kere daha kaçırmayı göze alamazdım. Üstelik Lakers’ın 2-3-2 kazığı yediği (bana göre) bir ortamda…

Boston Celtics iki yıldan bu yana normal sezonu aynı soru işareti aynı eleştirilerle açıyor… Kadronun yaşlı olduğu center ve guard pozisyonun zayıf olduğu yazılıyor ve söyleniyor. Aslında haksız bir eleştiri de diyemeyiz. Rondo biraz daha ortalama üstü oynuyor artık ama bu kadaronun center’ı da Perkins değil arkadaş diyebiliyor insan… Ama işte o beğenilmeyen Perkins maçın kırılma anında öyle değerli bir katkı veriyor ki herkese “abartıyorlar lan, o kadar da kötü değil” dedirtiyor. Batırdığı zamanlar da oluyor ancak takım savunmasında onun sertliğine çok ihtiyacı var Boston’ın. Hem de karşısında Gasol gibi perde arkası oyuncusu, çakma kahraman varken…

İlk çeyrek Kobe’nin fazla suya sabuna dokunmadığı bir dönemdi… Ve Lakers o bölümü fena oynamadı. En azından attığını sokan bir takıma karşı çeyreği sadece iki sayı geride kapattı. İkinci çeyrekte hesaplar tam karışmaya başlıyordu ki devreye Kobe girdi ve çift hanelere çıkan farkı yine makul bir seviyeye taşıdı… Boston’ın bu arada müthiş bir yüzdeyle oynamaya devam ettiğini de eklemek gerekiyor. Ancak tek sıkıntı yapılan top kayıplarıydı… Tam yumruğun vurulacağı yerlerde sakil kayıplar yaptılar. Sakil demişken; o dönemde Artest’in de iki üçlük isabeti olduğunu yazalım; maçın neden erkende kopmadığı anlaşılsın…
Los Angeles’ın sıkıntısı açık! Hatta sıkıntıları… İlki parke üzerinde. Gasol’ün karşısında kendi gibi yel gelse sallamayan bir adama karşı neler yapacağını hayal bile edemeyiz. Ancak gel gelelim, biraz teması seven, harfi harfine disiplinli bir savunmacı karşısında nasıl yok olduğuna da çok şahit olduk! Ama final bu arkadaş… Durum 2-2… Maçı kazansan istatistiklere göre şampiyonsun… Evindeki iki maçtan birini kazansan bitti! Bu maçta pısma bari… Onun yumuşaklığından çok çekiyor Lakers. Parkedeki diğer sorun da Kobe’ye katkıdaki yetersizlik. Kobe’nin bir üçüncü çeyreği var ki akla mantığa sığmaz. Dördüncü çeyreğin bitimine iki dakika kalana dek bu kadar istikrarlı bu kadar mantıksız şut sokulmaz. Fisher’ın attığı saçma-kötü pası nasıl tamamladı diye fizik argümanlarını karıştırırken, sıradan bir şut gibi çıkardığı dokuz metre üçlüğü eminim seyreden herkesi şaşırtmıştır…

Diğer soruna gelince… Bench’ten bahsediyorum… Fisher’ın (hoş kendisi de basketbolun maradonası değil ama koyunun olmadığı bir bench’ten bahsediyoruz, bu yüzden de Abdurrahman abinin kulaklarını çınlatıyoruz) yerine Farmar giriyorsa, Kobe’nin yerine Vujacic giriyorsa, Odom halen ayrı dünyadaysa Boton ile boy ölçüşecek bir ortam yok demektir… Daha sıkıntı sayılır sayılmasına da bu kadro işte en çok geçen yıl ki Orlando’yu bastırabiliyor. O seriyi de nasıl kanterle kazandıklarını biliyoruz…

Bir kere Boston’ın savunmasını seyretmek doyumsuz oluyor… Hakikaten şiir gibi… En azından ben çok beğeniyorum. Yanlış anlaşılmasın bu maçta beş yıldızlık bir savunma yoktu ama dörtten aşağı yıldız vermek de ayıp olur. Birkaç, hakikaten iki elin parmaklarını geçmez boş yakalanmış atışlar… Hemen her topun önünde bir el vardı bu sabah… Zaten nazarımda da harika şut yüzdesiyle değil maçın kırılma anlarında yaptığı savunmayla yani kendi karakterlerini parkeye yansıtarak kazandı Boston Celtics… Doc Rivers’ın aldığı iki önemli mola var ki rüzgarın terse döndüğü anlarda, taraftar ona da çok çok teşekkür etmeli. Özellikle Garnett, Pierce, Rondo üçlüsünün akıl almaz bir hücumu var ki Rivers’a sadece o çizdiği oyunda gösterdiği cesarete saygı duymak lazım.

Yazıyı bitiriyorum. Uzun oldu bayağı ama sivildeki ilk yazı olur o kadar diyorum… Kısaca bir iki cümleyle özetleyeceksek şunu söylerim; bu mücadele ruhuyla Boston’a karşı koymalarına imkan yok Kobe ve arkadaşlarının… Sadece iyi hücum yaparak ve iyi şut sokarak galip gelinemiyor. Zaten öyle olsa Phoenix’in D’Antoni ile şampiyonluklara ambargo koyması lazımdı. Boston Çarşamba sabah işi bitirmek için yine aynı şekilde vidaları sıkacak o kesin. İşte olay da bu zaten… Boston’ın mükemmel savunmasına zarar verip en az onlar kadar direnç göstermesi lazım Lakers’ın. O da Phil Jackson’ın işi. Ben mi düşüneyim bu saatten sonra…

Hiç yorum yok: