Mesut’un Milli Takım seçimi üzerine konuşmak artık sığlıktır… Belki Türkiye Futbol Federasyonu ilgisizliği belki kariyer planlaması belki de kendini bildiğinden beri Almanya’nın havasını soluması… Mesut’un Almanya Milli Takımı’nı hangi sebepten ötürü seçtiğini kendisi hariç kim söylese inanmam… Ama asla eleştirmem. Sizce Brezilya Aurelio bizi seçti diye gönül koymuş olabilir mi oyuncusuna? Ya da Camoranesi İtalya’yı seçti diye Arjantin’de lanetlenmiş midir dersiniz? Elbette hayır! Mesut’un bugüne kadar salladığına şüphe duyduğum Türk basınını bu saatten sonra hiç umursamaz. O yüzden muhabir arkadaşlar “Vay efendim babası anası Türk olan adam, nasıl Almanya Milli Takımı’nı seçer” diyen eski oyunculardan görüş alıp inceleme yapmaya yorulmasın.
Kaldı ki neden seçsin? Can mı canan mı? Türk Milli Takımı’nın başarısı kadar kendi kariyeri ve yaşantısı da önemli değil mi bu adamın? Zamanında seçenlerin şimdi nerelerde ne yaptığını bilen var mı? Basit örnek; Yıldıray Baştürk… Adam Leverkusen’in efsane sezonunda harika işler çıkardı… Sadece bir Dünya Kupası’nda al aşağı etmeyi başardık. O kupadaki düşüşünün Şenol Güneş’ten çok medyadaki “oynamıyor” baskısına bağlarım.
Bizim medya zor hakikaten! Avrupalı giydirmiyor mu? Giydiriyor hem de en kralını… Hele İngilizler aşağılıyor resmen. Ama ne zaman? Hak ettikleri zaman… Biz Dünya Kupası’nda Güney Kore’yi yenip üçüncü olduk; Tarihimizdeki en büyük başarı olarak kayıtlara geçti. Ama gelin görün ki ilk altı sayfasını övgüye ayıran gazetelerin yarım sayfayla İlhan Mansız ile Hakan Şükür’ü bugüne dek neden çift forvet oynatmadığı için Şenol Güneş’i eleştirdiğini biliyorum... Ben olsam ben de seçmem… Çünkü siz Türkiye’de yaşıyorsanız, Türk iseniz ve başarılıysanız; bir şekil bulunuyor ve bir yerinizden sökülmeye başlıyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz ki sizden geriye sadece bir ip yumağı kalmış. El işçiliğiyle örülen ve daha kısa süre önce eşiniz benzeriniz olmadığını yazan gazeteler, bu kez sorunların ve başarısızlığın tek sorumlusu olarak gösteriyor sizi…
Hiçbir basın çalışanına laf söylemek aslında haddime değil! Zaten asıl suçlu onlar da değil! Basit bir mantık ama ikinci yazdığımı Ömer Madra ile yaptığım bir röportajdan sonra kazıdım hafızama… Şöyle diyordu Madra; “Bir medya patronu aynı zamanda bir enerji şirketinin de sahibiyse o gazete çalışanı küresel ısınma ve fosil yakıtların doğaya verdiği zararı konu alan sert bir haber yazamaz. Ve daha da acısı bu şekilde bir haber yazmaması için kimse onu uyarmaz. Zaten o öyle bir haberi kaleme almaması gerektiğine çoktan inandırmıştır kendini…” İşte bizim mantığımız bu… Alıcı kitleyi sadece hayal mahsülü, gerilim ve kaos içerikli haberlerden hoşlanıyor sanarak; coşturuyoruz. Çoğu çalışan sansasyonel ancak yalan dolu bir haberi gerçek ve daha gösterişsiz bir habere tercih ediyor. Örneğin çoğu Mesut’un ortaya koyduğu başarı hikayesini yazmak yerine; “Neden Almanya’yı seçti”, “Mili Takım benimle ilgilenmedi” gibi başlıklarla içi boş haberler yazıyor.
Mesut’un Türk Milli Takım orta sahasında oynayarak aynı şekilde Real Madrid’e transfer olacağına inanan kendini kandırır… Zaten başarılı olduğu takdirde bizim takımda uzun soluklu oynayamaz ki… Kesin bir aile problemi çıkartılacak ya da manken, fotomodel bir sevgilisi olduğu gazeteleri süsleyecek ya da şişirilen paralarla satın aldığı yeni oyuncakları manşetleri süsleyecek… Türkiye forması altında başarılı performansları değil!
Jose Mourinho’nun elinde neler yapacak çok merak ediyorum. Kaka’nın sakatlığı sonrası iyice ayyuka çıkmıştı ve dün Real Madrid’in internet sitesinde gördüm pörtlek gözlü, zeki futbolcunun fotoğrafını. Sevindim. Çünkü futbola başladığı ilk günde bu yana kariyer planlamasıyla ilerleyen bir adam amacına ulaşmış, bir hayali gerçekleştirmişti. Bir insandı Mesut ve insanlar hayal kurarlardı… İşte hayalini gerçeğe dönüştürebilenler hem çalışkan hem de şanslı insanlardı. Mesut için her şeyin güzel olması tek dileğim. Pardon bir isteğim daha var; artık bizim gazetelerin sayfasında seçimleriyle değil, başarılarıyla yer alması…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder