18 Şubat 2009 Çarşamba

Yine, yeni, yeniden

Bence tam zamanı başka sularda yüzmenin… Hakemiydi, federasyonuydu, Galatasaray’ıydı derken usul usul sardığımız lif bir anda karışıverdi. Şampiyonluk yarışı son yıllarda olmadığı kadar hareketli ve çetin geçen karşılaşmalara sahne oluyor. Kısaca otursak ara vermeden tartışacağımız 15 günlük konu var.

Futboldan konuşuyorsanız bugün şu soruya aynı sözcüklerle 50 ayrı kişiden maruz kalabilirsiniz: “Bugün Cim-Bom ne yapar baba?” Soru budur. En radikal değişiklik Cim-Bom’un Galatasaray yapılması ve ‘baba’ mahlasının ‘kardeşim’ ile değişmesi olur ki son değişim kişiyle aranızdaki samimiyetle doğru orantılıdır.

Konuyu dağıtmadan hemen günün sorusunun cevabını aramaya koyulalım… Şu an çalıştığım işe ilk başladığım gün Olimpiyat Stadyumu’nda Galatasaray ile Bordeaux maçı vardır. Anlayacağınız, bu eşleşmenin benim için de özel bir yanı var, belirtmek isterim.

Galatasaray Bordeaux ile son üç yıldır karşı karşıya geliyor. 2007’de Şampiyonlar Ligi’nde karşı karşıya gelen iki ekibin Olimpiyat Stadyumu’nda oynadığı ilk maç hatırlayacağınız üzere 0–0 sona ermişti. Deplasmanda oynanan karşılaşmadaysa Bordeaux Galatasaray’ı 3-1 mağlup etmişti. Galatasaray’ın o yılki Avrupa macerası da grup maçlarında sona ermişti.

Sonraki yıl, 2008’de bu kez iki takım UEFA Kupası’nda aynı gruba düştü. Tek maç oynanacak adres, Chaban Delmas Stadyumu’nda oynanmış ve ilk yarının Galatasaray üstünlüğüyle geçilmesine rağmen maç 2-1’lik sonuçla Bordeaux lehine sonuçlanmıştı. O yıl iki takım arasındaki ilişki Hasan Şaş’ın yıldızlaştığı, Arda’nın Zidane kafasına sahne olan karşılaşma ile sınırlı kalmamıştı.

Galatasaray UEFA Grup mücadelelerinde son maçını İstanbul’da Austria Wien ile oynuyordu. İlk olarak Ali Sami Yen’de Galatasaray’ın galip gelmesi sonrasındaysa Yunanistan temsilcisi Panionios’un kendi sahasında Bordeaux’ya puan kaybetmesi gerekiyordu. Kaderin cilvesi… Galatasaray o gün kendi sahasında Wien’i yenemiyordu ancak Bordeaux’un aslanları* Sarı-Kırmızılı takımı üst tura kendi elleriyle çıkartıyordu.

Aradan bir yıl daha geçti. Ve Galatasaray bir kez daha Bordeaux ile eşleşti. Bu durum her iki takım için de avantaj gibi gözükse de Galatasaray’ın bir adım önde olduğunu söyleyebiliriz. Zira bundan önceki iki yılda daha düşük viteste oynadıkları Galatasaray geride kaldı. Artık daha hızlı oynayan bir Galatasaray ile karşılaşacaklar. Bordeaux ise geçen yıl nasıl oynuyorsa bu yıl da öyle oynuyor. Bugün ve önümüzdeki hafta kısa paslarla ya Jussie ya da Wendel’in ayağından başlayan Gourcuff’un ince dokunuşları ve yaratıcılığıyla şekillenen, Cavenaghi-Chamakh ikilisinin bitirişiyle sonuçlanan birçok atağa şahit olacağız.

Takımın orta sahası en güçlü bölgesi… Diarra bana göre takımın lideri konumunda. Gourcuff, Jussie ve Wendel ile aynı frekansta… Oldum olası Rame’nin iyi bir kaleci olduğuna inanmıyorum. Sonra Cavenaghi Bratu-Ümit Karan arası bir adam. Bir bakıyorsunuz topu olmayacak yerden doksana takıyor, bir bakıyorsunuz Bratu gibi sağdan, soldan, bir yerden çıkıp karşı karşıya golü kaçırıyor. Tek bir gerçek var durmuyor… Sürekli hareket halinde. Chamakh… Gerçekten etkileyici bir forvet. Boy uzun, bilek ince, iyi bitirici. Savunma da bekleri Hakan Balta gibi park etmiyor. Dolayısıyla Volkan Yaman açıkları veriyor… Göbek oyuncularınınsa Servet gibi diğer arkadaşlarına güven vermediği düşüncesindeyim. Sonuç: Eldeki beş yıldızın, ikisini Gourcuff’a, ikisine Chamakh’a birini de Wendel’e veriyorum. Bu arada bu hafta sonu Grenoble oyuncularının canını sıkan Fernando Menegazzo’nun da oyuna girerse ter yapabileceğini belirtmek isterim…

Galatasaray’da ise en çok yokluğu hissedilecek adam şüphesi Hakan Balta… Volkan her ne kadar iyi ve sık hücuma çıksa da savunma ve adam kaçırma konusunda Sabri’den aşağı kalmıyor. Sabri demişken bir Antalya performansı da Fransa’da sergilerse önümüzdeki yıl bavulu toplar. Fatih Ceylan’ın otoban yaptığı sol tarafı Fransızlar uçuş pistine döndürür…

Bu yıl Roma, Chelsea, Cluj üçlüsünün olduğu grupta zayıf halka Romen temsilcisini geride bırakarak Saracoğlu’na doğru yola koyulan Bordeaux, geçtiğimiz yıla oranla iki vites artırarak hücum oynuyor. Savunmadan çıkan her top Wendell’e geliyor. O da hemen topu rakip yarı sahaya taşıyor. Pres yapmazsanız çok zor durumlara düşebilirsiniz, Fransız temsilcisi karşısında… Chamakh, ceza sahasının çapraz köşelerinde top almaya bayılıyor. Dikkat! Bordeaux kadrosunun neredeyse tamamı, ceza sahası yakınına vardığında tek müdahaleyle, narkoz yemiş gibi bayılıyorlar… Soldan Gourcuff, sağdan Wendell, Ergün-Alex ortası kesiyor. Galatasaray’ın ve Türk futbolunun yan top sıkıntısını da düşünürsek kırmızı bölgede faul tuzağına düşmemek lazım. Sonra savunmayı alanı daraltacağım diye haddinden fazla önde kurmak, Cavenaghi’yi Aghahowa yapar o da diğer bir dikkat edilmesi gereken unsur.

Bordeaux’nun en zayıf yönü, telaş yapıyor olması. Grenoble ve Marsilya maçında golü yedikleri andan itibaren şuursuz bir futbol oynamaya başladılar. Bu açıdan ilk golü Galatasaray’ın bulması demek Lincoln- Arda ikilisinin savunma arkası toplarını bolca izleyeceğiz demektir. Marsilya maçı demişken, bence oldukça iyi oynadılar o gün... Cavenaghi gününde olsaydı çarşı karışırdı… Öyle anda iki gol kaçırdı ki biri boş kaleydi. Sonra saçma bir gol yediler. Chamakh kendi kalesine attı. Ama her şeyden önemlisi maçın hiçbir anında tam saha baskı yemedi. Bunda Gerets’in eldeki kadroyu hatalı kurmasının da payı yok değil. Ancak yine de Blanc’ın deplasman maçında savunma ağırlıklı bir takım çıkarmaması dikkatten kaçmamalı…

“Bugün ne olur” sorusuna cevap aradık. Ben Galatasaray golünü atar ama efendi efendi ‘minimum’ bir tane yer diyorum. Tur da ‘minimum’un nasıl bir seviyeye çıkacağında yatıyor zaten...

Karşılaşma saat 21.45’te TRT 1’de. TRT bu yıl Sarı Kırmızılılar’a uğurlu geldi. Umarız bu akşam da uğur devam eder…

* Y.N. Burada Costa Rica-Brezilya maçında sol bek Junior’a ‘yürü be Junior’ diyerek kıtalararası mesafeyi ‘koçum benim’ seviyesine indiren Levent Özçelik’e atıfta bulunulmuştur…

Hiç yorum yok: