26 Ekim 2009 Pazartesi

Fenerbahçe - Galatasaray: 3-1

Dünyanın en büyük derbilerinde ilk beşte gösterilen Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinde yılın ilk oyunu Kadıköy’de sahnelendi. Ve bu zorlu deplasmandan dokuz yıldır galibiyet çıkaramayan Galatasaray, bir kez daha evine puansız döndü.

Galatasaray taraftarı sezon öncesi teknik ekip ve oyuncu transferleri sonrasında büyük beklentilerle girdi 2009-20019 sezonuna. Kadıköy’de alınacak bir galibiyette bu beklentilere dahildi. Ancak daha önce de yazdığım gibi sezon başındaki olağanüstü form, rakibin aynı düzeydeki performansıyla birlikte kursaklarda kaldı.

Kadıköy’deki maç Galatasaray için bu açıdan önemliydi. Zira hedeflere bir geri dönüş olacaktı, tazelenecekti… 2000’li yılların Galatasaray’ına benzetilen (başarı beklentileri açısından) takımın Kadıköy’de alacağı bir galibiyet inançları perçinleyecekti. Ancak yukarıda da ifade ettiğim gibi bu yıl da Sarı-Kırmızılılar Florya’ya döndüğünde kutlamalarla değil, karanlık tesisle karşılaştı…

Psikolojik etken çok büyük farkla Fenerbahçe’nin elinde. Buna bir de oyun yapısının zıtlığını eklediğimizde ortaya sürpriz sonuçtan ziyade favorinin kazanma olasılığının yükseldiği bir maç çıkıyor… Bu açıdan Fenerbahçe yine bir adım önde başladı derbiye. Maç öncesi gerginlik Sarı-Lacivertliler’in motivasyonuna olumlu etkisi açısından ‘cabası’ oldu…

Maçın teknik analizini Baros oyun dışı kalmasaydı daha doğru ifadelerle yapabilirdik. Ancak Kadıköy’de sistemin, taktiğin ve takım organizasyonun çöpe gitmesi Baros’un oyundan çıkmasıyla vukuu buldu. Nonda ile Baros çok farklı özelliklere sahip. Forvet mevkiinde 15 numaraya yer verilmesi takımdaki birçok bileşenin konsolide halde bir taktiğe dönüşmesi anlamına geliyor… Elano ile başlanması, Arda’nın solda olması ve Ayhan’ın aktif hücum futbolu tamamen 15 numaralı oyuncunun özellikleriyle etkileşimli Galatasaray’da. Sezon başından bu yana bu şekilde oynadı takım. Kadıköy’de de aynı mental yapıyla çıkıldı sahaya… Hafta boyunca buna göre hazırlıklar buna göre taktik idmanlar yapıldı. Ancak Baros’un sakatlanması muhtemelen tüm planları alt-üst etti. Nonda elbette kötü bir oyuncu değil, istatistikleri de gösteriyor takım için ne denli önemli olduğunu lakin; hücum pres ve araya koşular açısından, daha da önemlisi sistem açısından 11 değil; kenar oyuncusudur an itibarıyla… İşte o sihirli değişim; Fenerbahçe’ye ummadığı bir pas kanalı açtı maçın başında. Savunmacılar tahmin ettiklerinden daha rahat çıktılar 1’nci bölgeden…


Maç boyunca bu rahatlık Fenerbahçe’ye oyun kontrolünün ve temponun anahtarını verdi. Bunun yanına Arda, Elano ve Keita’nın silik oyunu da eklenince, bekler ve orta alan destekçileri maçın ilk 35 dakikasında tüm enerjilerini hücuma harcadı. Ve o süre içerisinde de gol geldi…

Daum, Türkiye’de derbi yaklaşımını ve Anadolu’dan alınacak puan dengesini çok iyi biliyor. Bu coğrafyadaki kariyeri bize bunu veriyor zaten. Rakibi de çok iyi tanıyor. Bu nedenle bugüne dek olduğu gibi takımın agresif başlangıcı Daum’un bir sistem hamlesiydi. Ve önceki yıllarda olduğu gibi dün de galibiyete dönüştü…

Maçın hikayesi öncesinde aslında. Bu sahada biraz gergin oluyor Sarı-Kırmızılılar ve bu da zihnen üstünlüğünün Fenerbahçe’ye geçmesine neden oluyor… Zira taraftar ve önceki yıllara dayanan üstünlük Fenerbahçe’nin elinde ve bu rakip karşısında strese kapılmamalarına, bir adım önde başlamalarını sağlıyor…

Galatasaray’da ilk iki golün de bireysel hatalardan gelmesi üzüntü verici. Ancak 2’nci golün hemen ardından gelen Hakan’ın sayısı tekrar hayata döndürdü takımı… Sonrasında Arda’nın alınışıysa sonuna dek doğruydu kanımca. Zira genç kaptanın ortada oynamadığında verdiği katkı yarı yarıya düşüyor… Dün de öyle oldu. Elano sonrası bir türlü eski formuna yaklaşamıyor. Ancak unutulmamalı ki dünyanın hiçbir takımında böyle bir yapı yok! Arda da artık hücum hattının her alanında aynı seviyede oynamalı. Geçen yıl soldan ortaya geçtiğinde solu tercih ettiğini söylemiş, bu yıl ise ortada devam etmek istediğini açıklamıştı. Bu biraz profesyonelliğe aykırı geliyor bana…

Oyundan alınma sebebi, soldan akın geliştirme görevini aksatmasıyla alakalı. Zira oyundan çıkmadan önceki çeyrek saatlik periyotta tamamen ortadan top getirme çabasına girişti. Ve kaybedilen her top, tehlikeli rakip akınlara dönüştü…

Maçın kırılma anı Keita’nın kırmızı kartı. Afrika ve Güney Amerika kökenli oyuncular bazen bu fevri davranışlara imza atabiliyor. Bu açıdan biraz rehabilite edilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Vakti olacaktır, en az iki hafta tribünde çekirdek eşliğinde seyredecek maçları…

Derbi geride kaldı. Galatasaray için üç puan kadar Baros – Keita eksikliği baş ağrıtıyordur. Üstüne Arda-Elano uyumsuzluğu da uyku kaçıracak cinsten. Ancak fikstür bir nebze nefes aldıracaktır Sarı-Kırmızılılar’a…

Fenerbahçe ise bir yandan keyifle süreceği haftayı diğer yandan tedirgin geçirecek. Maç öncesi ve esnasında olanlar muhtemelen taraftarlara iki maçı evlerinden seyretme zorunluluğu getirecek…

Çok maç görüldü buna benzer… Hatta şampiyonluk yaşadığı yıllarda yıkıcı olan çok mağlubiyet aldı Galatasaray Kadıköy’de… Bu nedenle karalara bağlamak anlamsız olacaktır. Ancak öndeki 3 hafta alınan sonuçlar ve rakibin formu açısından çok kritik. Muhtemelen bu üç maça Baros-Keita’sız çıkacaklar. Alınacak üç galibiyetin sonrasındaysa fikstürün gülen yüzü Galatasaray’a dönecek… Ritim bulan bir Galatasaray, kazanarak rakiplerinin puan kaybetmesini bekleyecek… Az hata yapan da İstanbul’u şampiyonluk kupasıyla üstü açık bir otobüste gezen taraf olacak zaten…

Hiç yorum yok: