7 Ekim 2009 Çarşamba

Saatin doğru gösterdiği an!

Benim için bir ilk olma özelliği taşıyor, lig ortası ligden düşürülme… Dün Tahkim Kurulu kararını verdi. Ve Ankaraspor, Ağustos 2010’a dek kepenkleri kapattı. Tüm oyuncularıyla, tüm personeliyle, başkanıyla ve daha da önemlisi soru işaretleriyle…

Yapılanlar konusunda iki yazı yazdım. Yakın bir şey yazdım burada… Aklın mantığın desteklediği bir durum değildi bunlar. Cahil cesaretidir demişim vakti zamanında. Çünkü lig başlamış, fikstürler çekilmiş, transfer sezonunsa sonuna bir elin beş parmağından az vakit kalmıştı…

Üç kafadar… Affedersiniz, üç başkan, Ankara’nın üç futbol büyüğü, Ankara’nın üç kuvvetlisi… Toplantının amacı Ankaragücü’nün akıbetiydi. Başrolde ise Melih Gökçek vardı. Derdi Ankaragücü olan adam Ankaraspor’u işe karıştırmadan, oğlunu bulaştırmadan da yardım edebilirdi. Sus pay mı verdi, sonraki başkanlık için diğer ikilinin yakınlarına mı vesayet verdi bilmiyorum. Ama nasıl olduysa toplantı sonunda bu üçlü birlik mesajı verdi ve futbola karışan o kara elleri havada buluştu.

Ankaragücü’nün ortalama üzerine çıktığı bir sezonu hatırlamıyorum yakın tarihte. Ya düşme hattında ya da orta sırada heyecan peşinde takıldı. Büyüklere mütemadiyen zorluk çıkarmadan, yoluna devam etti. Yalan yok! Çok etli sütlüyle işi de olmadı hani. Cengiz Topel Yıldırım diye bir adam çıktı sonra. Mevcut oyuncuların önceki yıllardan alacağı bulunurken Vassell’in peşine düşüverdi. Tuttuğunu kopardı. Bir ayda… Zaten başka bir gelişme de olmadı Ankara’nın Sarı-Lacivert takımında. Akabinde kriz söylemleri çıktı ortaya. Tasfiye, Olağanüstü genel kurul, istifa derken ortaya Gökçek ve Aydın çıkıverdi. Aydın, kulübün halen Süper Lig’de yarışıyorsa Ankaralı’nın yatıp kalkıp dua etmesi gereken bir adam. Yanlış anlamayın, saha içi hizmetleriyle değil, saha dışındaki gölgesiyle… Öyle ya da böyle bazı şeyleri iyi yaptığı açık… Neyse bu ikili bir yemek ayarladı. Hesapları Ankaragücü’ydü ya! Kurtaracaklardı ya! 100’üncü yılında şampiyonluğa oynayan takım çıkaracaklardı ya! Onun için. Sonra sömürge ülkesi gibi paylaşıverdiler rolleri. Birisi artık tek forsu olan Ankaragücü’nün tekrar güçlenmesini istiyordu. Diğeri pabucun pahalı olduğunu anlayıp, en az zararla kurtulmak istiyordu. Öteki ise oğluna kıyak bir iş arıyordu… Bu üçlü ortak bir nokta buluverdi. O nokta Ankaragücü’ydü…

Çok sevgili futbol adamı Ahmet Gökçek Ankaraspor’daki Futbol Şube Sorumlusu görevinden Ankaragücü’nün başarısı için fedakarlık yaparak istifa edecekti. İstifa ederken de yine Ankaragücü’nün selayeti için birkaç futbolcuyu yanında götürüyordu…

Ve kilit nokta. Olayların buraya gelmesine neden olan, karanlıkta görülen hesabın tek aydınlık köşesi verdi yanlışın adresini… Gökçek’in dile getirdiği ifade şöyleydi; "Ankaragücü'nün 100. yılında Ankara halkı şampiyonluk bekliyor. Biz tüm güçlerimizi birleştirmeliydik ve bugün bu yüzden biraraya geldik. Ankara'ya şampiyon bir takım nasıl kazandırırız diye bugün görüşmelerimizi yaptık. 100. yıla yakışan bir takım yapacağız. Ankaragücü Kulübü için büyük bir stat projemiz var. Ankaraspor ile ilgili olarak da yeni bir yol izlenecek. Ancak önemli olan şu anda Ankaragücü. Ankaraspor için sezon sonunu bekleyeceğiz. Öncelikle tüm imkanlarımızı Ankaragücü için seferber edeceğiz. Bu yıl hazırlık dönemimiz. Gelecek yıl asıl Ankaragücü'nü göstereceğiz. Ben ve diğer arkadaşlarımız Ankaragücü için elimizden geleni yapacağız. Taraftarlarımızın istediği şampiyonluğu yaşatacağız…”

İşte bu sözler Ankaraspor Başkanı’na ait. Her şeyin bu kadar alenen yapılması sonu hazırladı Ankaraspor için… Gökçek’in siyasi gücünün futbolda sökmeyeceği dünkü onanan cezayla gözler önüne serildi. Amacım TFF rüzgarı yapmak değil; ancak duran saat bile günde bir kez doğruyu gösteriyor işte!

Bozuk saat dedik ya; bozukluğu şundan ötürü kaynaklanıyor. Şimdi o kadar çok konunun üstü açık ki hangisinden başlamalı bilemedim. İlki futbolcular, teknik ekip ve personel olsun… Federasyon oyunculara ve teknik ekibe 15 günlük bir süre tanıdı transferleri için. Ancak kim bilir bu oyunculardan kaçının talibi çıkacak? Talibi çıkmayanlar nasıl bir yol izleyecek? Takım bulan oyuncular kazandıkları ücretlere göre planladıkları hayatı nasıl şekillendirecek? Yeni takımında da aynı parayı alabilecek mi? Sonra personel bir yıl boyunca geliri olmayan bir işletmeden nasıl çalışacak. Belediye bünyesinde gözüken personel, çalışmadan devlet bütçesinden ücret mi alacak? İlk aklıma gelen sorular bunlar.

Sonra; Ankaraspor iki sezon sonra Süper Lig’e çıkarsa –ki Melih Gökçek’i biraz tanıyorsak, bu durum şaşırtıcı olmayacaktır- yine rekabet yapısı zedelenmeyecek mi? Ters hesapla, Ankaragücü bu yıl düşerse veya bir şekilde Bank Asya 1’inci Lig’de buluşurlarsa aynı şekilde rekabet yapısı zarar görmeyecek mi?

Soru listesini uzatmak hiç de zor değil. Ancak takıldığım esas konu son soru… TFF de bu konuya bir cevap vermiş aynen Hukuktan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Egemenoğlu’nun ifadelerine yer veriyorum; “Yönetimde düzelme olmaması halinde, gelecek sezon Bank Asya 1. Lig'de yer alacak olan Ankaraspor o sezonun sonunda hak etmesi halinde bile Turkcell Süper Lig'e çıkamayacak. Aynı şekilde Ankaragücü de düşerse iki kulübün aynı ligde oynatılmaması sağlanacak. Nasıl olacak merak ediyorum… Allah’ın sopası yok derler! Ah bir Ankaragücü düşmüyor mu? Kepazeliği seyredin o zaman. Son haftalar nasıl geçecek acaba?

Sözün özü; belediye takımlarına zaten ifrit oluyorum. Anlamsız geliyor. Aynı destek semt takımlarına veya kent takımına verilse bir hava yakalanır ancak nerede? Sonuçta pek de sevilmeyen bir adam elindeki yönetim gücünü kötüye kullandı bir yerde. Ve cezasını aldı. Her ne kadar Jr. Gökçek 2 ay sonra protokolde başkan olarak oturacak olsa da keza Türk Futbolu pek de disiplin çerçevesinde oluşturulmuş bir lig olmasa da Ringo’nun Ahırı da değil. Daha önce ilk kararda da söylemiştim, kendini erkin rüzgarına kaptırıp, bencilce parsayı toplamaya çalışanlara yer yok bugün. TFF bunu gösterdi ya, ben de mutluyum bugün…

Hiç yorum yok: