5 Ekim 2009 Pazartesi

Köhne futbol arenamız… Ve çağdaş bir futbol adamı…

Bundan yaklaşık 2 ay öncesiydi… Galatasaraylı bir arkadaşımla takım ve Rijkaard üzerine sohbet ediyorduk. Ben takımın nasıl oynamak istediğinden teknik ekibin kalite düzeyinden ve yönetim başarısından söz ediyordum. Elbette beklentilerimi de ekliyordum… O ise özellikle bir husus üzerinde duruyordu; “İyi oynuyor takım haklısın! Bol gollü maçlar çıkarıyor, fazlasını da kaçırıyor… Ancak işler ya kötü giderse. Örneğin, üst üste iki puan kaybı… Avrupa’da beklenmedik bir sonuç alınırsa ne olacak sence?”

Evet… Aynen böyle gelişti sohbetimiz. Şu cevabı verdim; “Elbette olabilir. Kaldı ki bu kadar iyi oynamamıza rağmen arada puan kaybı yaşayabileceğimiz maçlar da çıkardık. Ancak önemli olan da bu. Bu takım kötü oynarken de kazanabiliyor. Kısacası kazanma alışkanlığı gözüme çarpıyor sahada. Bu düşüncelerimi sahadaki takım duruşundan yola çıkarak söylüyorum…”

Galatasaray ligi erken açtı rakiplerine göre… Hem de çok erken. Bu durumun avantaja dönüştüğü az örnek vardır yeryüzünde. Galatasaray da bunun sıkıntısını görüyor son maçlarda. Ben ortada büyük bir sorun olmadığını düşünenlerdenim. Takımın temposu düştü, pozisyon zenginliği azaldı. Her futbolsever gibi bunu ben de görüyorum. Fakat bunu illa ki bir yere bağlayacaksak Rijkaard ve Elano’dan önce sezonun erken açılmasına bağlamak daha doğru olur.

Elano… Açın televizyonları, açın gazeteleri çokça sallayan göreceksiniz Brezilyalıya. Tıpkı Rijkaard’a olduğu gibi… Zaten en sevdiğimiz iştir. Bizde yorumlar ‘skorboard’a bağlı maalesef. Skorboard ne yazıyorsa, onlar da yazılarında bu etkinin altına giriyor. Neden mi bu kadar net konuşuyorum. Aklıma Kayseri maçı geliyor da ondan! Aklıma 6’da 6 geliyor da ondan… Rijkaard hakkında da yazacağım ancak önce Elano… Elano mevkisinde Türkiye’ye gelmiş en kaliteli en kalburüstü adamlardan bir tanesidir nazarımda. Bunu bugünkü performansından öte önceki performansları ve sahada bağıran karizmasına dayanarak söylüyorum. Şu anda iyi mi oynuyor? Elbette hayır! Peki soruyorum: “Bu topraklar dünyanın en iyi takımı olarak lanse edilen Brezilya’nın 11’inde oynayabilen kaç tane adam seyretti. Hem de 28 yaşındayken…” Şimdi biri kalkıp; “Brezilya Milli Takımı’nda oynayabilir ancak; kalitesini tartışırım” gibi sakil bir cümle kurarsa sadece komik duruma düşer. Tanrım neden zamana bırakmıyoruz bazı hükümleri? Türk futbolu hangi sebepten ötürü bu kadar kelleci oluverdi? Hangi amacın peşinden koşuyorlar? Ben yıllardır düşünüyorum bir sebep bulamıyorum… Neden bizim yorumcularımız, bir yıl doldur boşalt oynarken yerden oynanması gerektiğini haykırırken, ertesi yıl kısa paslarla modern futbol oynandığında başka bir yerde kusur arıyor. Neden sürekli bir açık yakalama peşinde… Yorumculuk elbette poh pohlamak değil. Ancak kimsenin de taraftarları bu denli negatif etkileme hakkı yok!

Daha bir tane gazeteyi elime almadım. Bir TV’de dahi yorum dinlemedim. Ve internette gezinmeye başlamadım. Neden biliyor musunuz? Çünkü biliyorum ne yazacaklarını. Bilmekten de öte korkuyorum. Rijkaard’ı eleştiri yağmuruna tutmuş olmalarından çekiniyorum. Bu safsataları okumaktansa hiç el sürmüyorum… Olumlu yazanlara nadiren rastlayacağımdan şüphem yok! Bu ülkede futbolun nasıl oynandığını, nasıl bir oyun olduğunu bilenler de var. Merak etmeyin… Ancak bilmeyenler çoğunlukta. Futbolculuk döneminde kazandığı başarıları miras bilip bolca sallayanlar çoğunlukta. Ancak eleştirince okunacağını düşünenler çoğunlukta. Bir türlü yönetime giremediği için hırsını satırlara aktaranlar çoğunlukta…

Sizce biraz ağır değil mi Rijkaard’a B planı konusunda yapılanlar. Bu adam çok değil üç yıl önce Avrupa’nın en iyi teknik adamı seçildi. Hollanda’nın başında efsane total futbola en çok yaklaşan adam olarak gösterildi. Barcelona’nın başında çok üstüne geldiler. İlk yarıda geriye düştü. Sezonun başında düşme hattına kadar indi. Ancak bildiğinden vazgeçmedi. Sisteminden taviz vermedi. Sonra ne mi oldu? Sezonu şampiyon tamamladı. Sonra ne mi oldu? Şampiyonlar Ligi’ni kazandı aynı takım. Sonra ne mi oldu? En başarılı teknik adam seçildi… Peki, Sparta Rotterdam’ın başında kötü bir yıl geçirmedi mi? Geçirdi elbette ancak Barça ile Galatasaray arasında nasıl profil farkı varsa Sparta ile Galatasaray arasında da büyük bir profil farkı var. Oraya bir heyecanın peşinden sürüklendi gitti. Olmadı. Toplam dört maceradan 3’ü iyi gidiyorsa, bir tane kötü hükümsüzdür bence… Üstelik bu başarısızlığı şampiyonluğa oynayan takımla değil, her yıl düşme hattında çırpınan bir takımda yaşadı Hollandalı. Bir de bu açıdan yaklaşmalı…

B planı... Bu kavramın ülkemizdeki karşılığı, sistemi değiştirmek. Sistem nasıl değişir Allah aşkına? Lego mu bu yahu? Dakika 70’de “haydi bakalım çift forvete dönüyoruz” diye bir şey yok günümüz futbolunda. İşler çok sıkışırsa doldur-boşalt oynarsın, ne bileyim göbekten zorlarsın, kanattan zorlarsın… Kısacası strateji değiştirirsin ancak, sistem öyle bir dakika da alt-üst edilmez. Ama biz bu adamlara alışkın değiliz. Biz 4 defansı 6 yapanlara, tek forveti 3 yapanlara alışığız… Hal böyle olunca da istiyoruz ki hoca forveti doldursun veya savunmayı kalabalıklaştırsın. Oyuncuların yer değişimleri kesmiyor bizi, biz Nonda ile Baros’u aynı anda sahada görmek istiyoruz. Çünkü Alex Ferguson’dan, Mourinho’dan, Rijkaard’dan iyi biliyoruz. Baksanıza onlar da öyle yapmıyor. Birisi son Alman şampiyonuna karşı geriye düşüyor ancak, sağ kanadı ortaya, göbeği sol kanada koyuyor. Forvet sayısını artırmıyor. Sonra diğeri maç 1-1 giderken dakika 70’te forveti ikilemek yerine sol kanadı değiştiriyor… Bir başkası finalde forvet sayısı artırmak yerine hücum oyuncularının yerini değiştiriyor. Bu adamların hiç birinin B planı yok demek ki…

Bugün bu kadar net eleştirenler yarın ne diyecek merak ediyorum. Geçen yıl Skibbe’nin kellesini aldılar. Kondisyon geyiğiyle, disiplinle… Şimdi ise Rijkaard’a sallayacak yer arıyorlar. Bir tanesi disiplin konusunda sorunlar yaşandığını yazmış. Bir diğeri takımın havaya girdiğinden ve herkesin ehlikeyf olduğundan bahsetmiş. Bir başkası Rijkaard’ın bir yıl kalıp gideceğini ve bu nedenle takıma çok da önem vermediğini yazmış…

Bize futboldan anlayan, işini profesyonelce yapan ve bu tutumu tüm takıma aşılama derdinde olan, işi sadece futbol olan adamlar fazla… Biz futbolcuya bağırıp çağırarak motive eden, antrenman düzeyinden bihaber, tek sistemi doldur-boşalt olan, her maçta başka sistem koyan adamlara layığız. Köhne futbol arenamız, çağdaşlığa kapalıdır. Bize ne kardeşim güzel futboldan. Bize ne çağdaş futboldan. Biz puana bakarız, bugüne bakarız. Yarın ilgilendirmez bizi.

3 yorum:

Eren dedi ki...

Eline sağlık, yorum olarak diyecek başka birşey kalmamış.

Tek dert, Rıdvan gibi, hitabı diğer boş spor yorumcularına göre daha iyi olan kişilere Türk halkının kolay inanıyor, ve mağlubiyet sonrası tutunacak fikir ve suçlayacak adam arıyor olmaları.

njoylife dedi ki...

cok güzel yazı tebrik ederim.lakin rijkard takım geriye düştügünde sadece isimleri degiştiriyor.o saydıgın saygın teknik direktörler bir 2.forveti oyuna alabiliyor yada oyunu acıcak macı cevirecek bir çözüm bulabiliyor.örnekler verebilirim istersen çeşitli maçlardan.bir başka konu da ntvmsnbc.den rıdvanın daha önce maç sonrası yorumlarını izlemenizi rica ediyorum.gerçekten komik buluyorum kendisini.gsnin dün eksikleri vardı ama fb eksigi olmasa da anadoluda cok zorlanıyor.bursa diyarbakır, manisa, antalya ve evindeki ibb maçı.

fabrizio dedi ki...

Yorumunuza kısmen katılabilirim. Ancak o değişikliklere bir de şu gözle bakmalı; kaybedilecek olan şey!.. Tek forvet elbette yeri geldiğinde çifte dönüşebilir. Kaldı ki bugün Galatasaray dönem dönem kanatlarını o kadar ileri taşıyor ki 3 forvet görüntüsü bile çıkabiliyor ortaya. Her ne kadar 3 forvet diyebilmemiz için o kanatların da forvet olması gerekse de bu görüntüyü izlediğim maçlar içerideki Kayseri, dışarıdaki Kasımpaşa…

Konuya dönüyorum; elbette forvetteki sayı artışı olabilir. Ancak bahsettiğiniz maçları bilmiyor olsam dahi bir fikir yürütüyorum. O maçlarda kaybedilecek bir şey yoktu bana kalırsa. Ancak önce Eskişehir sonra Graz en son da Ankara maçlarında kaybedilecek 1 puan vardı. Belki alınabilecek bir riskti ancak sistem adamları bu riskleri olur olmaz yerde almıyor. Bir finaldir, geridesinizdir cesur davranabilirsiniz… Alacağınız mağlubiyetle ligden kopacaksınızdır, geridesinizdir, değişikliklerde açık olabilirsiniz. Veya çevrilmesi zor bir maçtır o zaman benzer riskleri üstlenebilirsiniz. Ancak sistemden vazgeçmek, bu riskleri almak için henüz bir neden yok! Bence…

Rıdvan konusunda da… Belki farklı takımlara gönül verdiğimizden olsa gerek, bana samimi gelmiyor kendisi. Eyvallah diğerleri gibi her konuda boşa konuşmuyor ancak; yine de fanatik oluşu tarafsızlığı konusunda negatif etkiliyor beni. Çok programını seyrettim… Suratı sinirden kızarmış, Aragones’e, Zico’ya sallarken… Aynı şekilde takım iyi gittiğinde hele bir de rakipler kötüyse kavruk gülümsemesiyle galatasaray’a sallamasına da takığım biraz. Belki ön yargı ama böyle… Seyretmiyor muyuz arada… Elbette seyrediyorum ancak Baros transferi sonrasında “Baros’u tanımıyorum”, Elano transferi sonrasında da “Kaka varken, Diego varken, Robinho varken oynayacak. Rotasyon oyuncusu kimse kimseyi kandırmasın” lafları ile birlikte bir önyargım var ona…