10 Mart 2009 Salı

Hafta sonu Süper notlar

Bu hafta sonu yine ekran başındaydım… Süper Lig’deki tüm canlı maçları, Avrupa Ligleri’ndeyse denk gelen yayınları seyrettim.

Kamp Cuma başladı futbolsever için. Galatasaray yeni hocasıyla 3’üncü maçına çıkıyordu. Ve her maçta sihir bozulacak mı sorusu sorulmaya başlanmıştı. Bursa gibi mücadeleci bir ekiple oynayacak olmaları olası puan kaybı ihtimallerini artırıyordu Sarı-Kırmızılıların.

Sakatlıklarla boğuşan Galatasaray’da Sabri’nin de cezalı oluşu sonrası Serkan Kurtuluş, uzun bir aranın ardından 11’de kendine yer buluyordu. Tıpkı Aydın Yılmaz gibi… İkisi için de önemli denebilecek bir fırsattı ve bence Serkan oldukça iyi değerlendirdi. En azından Okan Koç’un İnönü maçlarındaki tavrından uzaktı.* Rakibin sol taraftan geldiği ataklar hem azdı hem de tehlikeli olmadı.

İşin ilginç yanı Galatasaray kaleye gitmeden iki gol buldu. Bursa’nın golü tüm Sarı-Kırmızılılar için kalan dakikaları korku filmine çevirdi. Emre Aşık her ne kadar iyi mücadele etse de iki kritik hata yaptı. Birini Uzakdoğulu oyuncu değerlendiremedi diğerini de İlker Meral…

Sonuç olarak Galatasaray iki haftada aldığı iki galibiyetle zirve iddiasını sürdürdü, Hamburg maçı öncesi moral depoladı.

Cumartesi günü gündüz Avni Aker’e konuk olduk. Giray Bulak’ı nerede görsem aklım karışır. Taraftara ‘yoksa’ dedirten biridir. Savunmayla kitler rakibi.

Derken maç başladı. Dakika bir. İlk pozisyon gol diye izlerken ofsayt dolayısıyla iptal. O top gol olsa maçın sonucu faklı olurdu diyoruz ve bu ifade dakikalar ilerledikçe haklı olduğumuzu gösteriyor. Trabzonspor’da forvetlerin uyumsuzluğu ve verimsizliğinden geçen hafta bahsetmiştik. Bu hafta da taraftara saç-baş yoldurdular.

Konya cephesindeyse ara hatlar yoktu. Maç boyunca en çok Oğuzhan Bahadır – Veysel isimlerini duyduk. Veysel demişken; Kesin hakem ile aralarında başka bir maçtan kalma husumet vardı. Hakem ısrarla Veysel’e faul çalmadı. Hele bir biçilişi var ki Song tarafından… Yan hakemin görmemesi için değil kör, göz bebeği olmaması lazım. Kronik hakem eklememizi yaptıktan sonra maça geri dönüyoruz.

Konya golü kornerden buldu bulmasına ama bir yandan da etkili kontralarla çıkıyordu. Ve bu durum Trabzon’da sirenlerin çalmasına neden oluyordu. Daha önce sitede Trabzon’un kondisyon sorununa dikkat çekmiştim. Aynı şekilde bu maçta da dakika 70’ten sonra Trabzon’un gücü aşağıya indikçe indi.

Trabzon rahat rahat kazanacağı bir maçı forvetlerinin beceriksizliği yüzünden mağlup kapattı. Bu arada Alanzinho’nun da uyum sorunu kabak gibi ortada. Bırakın takım arkadaşlarıyla uyumu, sistem konusunda da sorunlar var. başıboş halı saha oyuncusu gibi dolanıyor.

Cumartesi akşamı Beşiktaş’ın rahat galibiyetiyle sonlanacağını ön gördüğümüz Hacettepe maçını izledik. Oldukça isabetli bir öngörü olduğunu skor 2-0’a geldiğinde bir kez daha tasdiklemiştik ki sonrasında Hacettepe’nin hesaplarda olmayan golü geldi.

Hacettepe’nin bu denli istekli ve arzulu olacağı aklımıza gelmemişti. Bunu Ergün mü başardı bilmiyorum ama son dakikada kaçan top gol olsa bugün kaçan balığın büyüklüğünden bahsediyorduk.

Pazar günü eğlencesi Sivas maçıydı. Bülent Uygun’un kenarda yaptığı hareketleri seyretmek, Hikmet Karaman’ın salon beyefendisi versiyonu gibi bir tat bırakıyor. Hele hakeme diklenmeleri Fatih Terim’in klasik karelerinin körü birer kopyası olarak hatırlanıyor. Neyse maça başladık. Ve gol oldu. Rüzgarın golde büyük payı vardı desek Mohammed Ali’ye haksızlık yapmış olmayız umarım.

Kalan dakikaları uzun uzun yazmanın manası yok aslında. Çünkü Sivas kalan dakikaları seyrederek oynadı. Takıma bir liderlik sıkıntısının çöktüğü çok açık. Herkes gergin. Hem gergin hem verimsiz. ‘Büyük takım’, ‘büyük oyuncu’ kelimelerindeki sıfatlar böyle zamanlarda kazanılan başarılar sonrası yükleniyor insanlara, takımlara… Sivasspor’un bu mantaliteyle bunu aşamayacağını söylemek itici olabilir ama ben hocadan yola çıkarak haklı çıkacağımı savunuyorum.

Ankaraspor maç içersinde tipik bir Aykut Kocaman takımıydı. Sakin, kendinden emin, ayağa oynayan ve oyundan kopmayan bir Aykut Kocaman takımı… Skor üstünlüğünü maçın başında elde eden Sivasspor’a karşı topa her an hükmeden taraf Mavi-Beyazlılar’dı ancak bir türlü üretken olamıyorlardı. Ta ki Aykut Kocaman’ın yaptığı değişikliklere kadar… Kağıt üzerinde takımın en önemli silahı Mehmet Çakır’ı ve Murat Tosun’u çıkartarak oyuna iki genç oyuncuyu süren Kocaman, Umut’un golüyle yaptığı değişikliklerin semeresini aldı.

Sonraki geçen her saniyede Ankaraspor biraz daha geriye yaslandı. Gole kadar sahanınhakimi olan Mavi-Beyazlılar bir anda dokuz kişiyle savunmaya çekildi. Ve kalan dakikalarda bir tane dahi organize Sivasspor atağı izlenemedi.

Maça damgasını vuran şüphe yok ki Bülent Uygun… Gerçekte nasıl bir karaktere sahip olduğunu gösterdi. Hiçbir zaman bir Arsene Wenger kalitesinde olamayacağını, kariyeri boyunca çok kötü ve seviyesiz bir Mourinho taklidi olacağını fark ettik. Hatta işin içine Hikmet Karaman – Fatih Terim ikilisini de katabiliriz.

Haftanın son maçı Kayseri’nin restore edilen sahası Kadir Has’taydı. Önceki yazılarda Fenerbahçe’nin lige yeniden tutunması için önündeki kupa ve lig maçını güzel futbolla geçmesi gerektiğini yazmıştım. Halen aynı düşünceyi taşıyorum. Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansı şu anda yakaladığı ivmeyle doğru orantılı. Yani ilk tökezleme şampiyonluk için kurulan hayallerin dağılmasına neden olur.

Öbür taraftaysa Kayseri’nin kazanma baskısı altında ezildiğine şahit olduk. Maç boyunca taraftar desteği yeni stat sırtlarında taşıdıkları bir yük oldu çıktı. Fenerbahçe ise büyük takım, iddialı maç ekseninde kendinden motiveliydi. Volkan’ın kırmızı kartıysa imzasıydı.

Geçtiğimiz hafta yazısını Mustradamus’un kehanetleriyle bitirmiştik. Bu haftayı da Aragones’in özdeyiş kıvamında söylemiyle sonlandırmayı tercih ediyorum: “Şampiyonluklar son dört haftada toplanan puanlarla kazanılır…”

Yanlış bir ifade olduğu söylenemez. Yakın giden puan aralıklarında gerçekten de son viraj her şeyden önemli…
Y.N. Tribün müdavimleri hatırlayacaktır, Okan Koç İnönü’deki maçlarda her fırsatta rakibin arkasına saklanıyor, top almamak için büyük özen gösteriyordu. Top ayağına geldiğinde de ayaklarının titremesinden top oynayamıyordu.

Hiç yorum yok: