16 Mart 2009 Pazartesi

Şampiyon olmak

Şampiyon olmak demek içeride yarıştığın rakiplerine en kötü ihtimalle yenilmemek, diğer takımlarıysa içeride-dışarıda yenmek demektir. Benim el kitabımda tanım budur. Yani Trabzosnspor ve Galatasaray dün aldıkları beraberliklerle aslında çok da bir şey kaybetmedi. Şayet bir kaybeden varsa da o da Trabzonspor’dur o ayrı.

Maç konusunda yazıya girişmeden, biz ne iddiasındayız? 2016 şampiyonasını almak değil mi? Nasıl peki? Eğer halen statlarımızda elektrik sorunu çekiyorsak bu işte bir hata var. 2009 yılındayız, artık elektrik kesintileri yaşamamalıyız. ‘Yaşamamalıyız’ diyorum. Yaşanmaz mı? Pekala olabilir ancak o zaman da 2016 konusunda başvuru yapmamalıyız. Bu konu uzar gider, sabahlara kadar da tartışılır. Ancak benim el kitabımda durumun açılımı da budur.

Maça gelirsek; daha önce endişelerim vardı dün kendimce düşüncelerimi netleştirdim… Korkmaz, Lucescu’nun kötü bir imitasyonu. Bakın skor aralıklarına ve oynanan oyuna… Özellikle 2-1’den sonra yıl içerisinde oynanan futbolla karşılaştırıldığında tam anlamıyla fecaat… İleri doğru oynanan uzun toplar ve duvardan dönen toplarla hızlı başlayan Trabzonspor atakları. Puan kaybını kırmızı karta bağlamak hem Yaser’e hem de Trabzonspor’a yazık etmektir. Bu arada her ne olursa olsun Yaser’in yaptıklarını da anlamak mümkün değil. İsmail Güldüren versiyonu bir adam çağrıştırıyor. Oyuna sadece sert fauller yapmak için girdiği görüntüsü veriyor. Umarım bu kart ona güzel bir ders olur.

Dünkü maşı seyreden herkes eminim ki ‘O güneşe kar dayanmayacağını’ fark etmiştir. Galatasaray’ın oyunu resmen ‘Lincoln’e ihtiyacımız var’ diye bağırıyor. Ancak ceza mıdır, Hamburg maçı mı düşünülmektedir (bu tartışmanın da sonu yoktur bana göre) bilinmez kendisi kenarda montunu giymiş oturuyor.

Trabzonspor’un son haftalarda oynadığı maçları seyrettiğimden dolayı Yattara’nın oynamamasına sevinmiştim. Zira bugüne kadar seyrettiğim Alanzinho, takımıyla uyumlu değildi. Dolayısıyla faydalı da olamıyordu. Ancak her şeyin bir başlangıcı var, Galatasaray’a karşı harika oynadı. Bir attı bir attırdı. Felipe’yi hatırlatıyor. Topsuz oyunu ‘0.’ Ancak top ayağına geldiğinde hakkını veriyor.

Galatasaray cephesinde Emre Aşık’a bir parantez açarım. Bu yaşta bu oyun. Türk futbolu bu derece istikrarlı oyuncuları az gördü. Özellikle de bu yaşta. Bu açıdan Galatasaray’ı ve Emre’yi kutlarım.

Parantez demişken, Baros’u bu maçta da anladık ki bandajla sahaya sürmek gerekiyor. Ellerini vücuduna yapıştırmalı Çek oyuncunun. Golcülüğüne laf söylemek haddime değil belki ama o elleri bu kadar hareketli olduğu sürece pimi çekilmiş bomba misali ne zaman ne yapacağı belirsiz.

Sonuç olarak Trabzonspor’un topa hükmettiği bir maçta yorgun ve eksik Galatasaray’ı yenememesi takımın özgüveni açısından oldukça büyük bir eksi yazıldı haneye. Galatasaray açısındansa Avni Aker’de bu bedenle alınmış bir puan ve sıralama üstünlüğü her halükarda avantaj.

10 hafta 30 puan demek. Ve yukarıdaki takımlardan büyük çoğunluğu halen aralarında maç yapmadı. Son haftalar neler getirir bilinmez ancak bu iştahıyla Beşiktaş’ın favori olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yok.

Hiç yorum yok: