19 Mart 2009 Perşembe

Hesap lütfen

Galatasaray bugün ‘tarihin tekerrürden ibaret’ olduğunu göstermek ve taraftarlarının hayalini gerçeğe dönüştürmek için Almanya’daki 1-1’lik skorun rövanşına çıkıyor. Çeyrek final hesaplaşmasına sahne olacak karşılaşmada stadyumu dolduran binlerce taraftar maç sonunda ya “Sen şampiyon olmasan da…” tezahüratını dillendirecek ya da “Burası Sami Yen buradan çıkış yok…”

Çoğu kişi gibi yazıya yaşanan sakatlıklardan, Meira’nın satışından veya futbolcu formsuzluklarından bahsederek başlamayacağım. Galatasaray’ı bekleyen ve bana göre en az sakatlıklar kadar önemli olan başka bir noktaya dikkat çekerek başlayacağım: ‘Bülent Korkmaz’ın tercih edeceği oyun sistemi…’

Bugüne kadar çalıştırdığı takımlarda takım savunmasını ön plana çıkartan ve oyun sisteminde daha çok ‘gol yememeyi’ düşünen Korkmaz, aynı mantaliteyle Hamburg maçına çıkar ve oyunu golsüz beraberliği kilitlemek için hamleler yaparsa, gecenin sonu pek de istediğimiz gibi olmayabilir. Bu noktada Skibbe’nin mirasından faydalanmak gerekiyor. Bordeaux maçı düzeniyle sahaya çıkan, orta alanda çok pas yapan, kanatları etkili kullanan ve her şeyden önemlisi gol atmayı düşünen bir Galatasaray, Hamburg’un ağır ve sıkıntılı savunma yapısı karşısında gole ummadığı kadar kolay ulaşabilir.

Hamburg’u sezon içerisinde birçok kez seyretme şansı yakalayan biri olarak ilk etapta Trochowski’ye dikkat çekerim. Özellikle duran topları boy avantajına sahip takım arkadaşlarının adeta kafasına indirebiliyor. Dolayısıyla yan toplar ve kaleyi çaprazdan gören dar açılı frikiklere dikkat etmek gerekiyor. Ancak yıl boyunca kuralarda şansı yaver giden Galatasaray’ın şans bu kez de yanındaysa Trochowski oynamayabilir. Ve onun olmadığı bir Hamburg’da hücum ve topa sahip olmak konusunda üretkenlik yarı yarıya düşer. Ancak ben oldum olası sakat denilen fakat kafileyle birlikte getirilen oyuncuların oynamayacağından şüphe duyarım.

Alman takımı aslında bir kontratak takımı değil. Aksine orta alanda Jarolim’in başlattığı, rakibin oyun yapısına göre Trochowski veya Olic ile olgunlaşan, hücumda ise Petric-Guerrero ikilisiyle üretken bir yapıya dönüşen bir oyun sistemine sahip. Hücum organizasyonlarında kilit görev üstlenen beş oyuncudan ikisinin oynamaması her ne kadar güzel bir gelişme olsa da muhtemelen Petric’in yerine oynayacak olan Olic’in de göz ardı edilmemesi gereken bir oyuncu olduğu tartışmasız.

Galatasaray’ın avantajlarına gelince; bir kere Sarı-Kırmızılılar’ın UEFA Kupası’nı Hamburg’dan çok istediği açık. Buna bir de Hamburg’un ligde şampiyonluk iddiasını sürdürmesi de eklenince rakibin motivasyonunda düşüş, sürpriz bir gelişme olmayacaktır. Galatasaray’da ise tam aksine. Bugün 18 adam tamamen maça konsantre olmuş şekilde Ali Sami Yen çimlerine çıkmak için hocasından görev bekleyecek.

Galatasaray’da da her şey günlük-güneşlik değil elbette… Özellikle dün hortlayan Arda’nın oynayamama durumu, eldeki oyuncularla kurgusu soru işaretleri taşıyan savunma sıkıntısının bile önüne geçti. Özellikle Bülent Korkmaz’ın gelişiyle geçen sezonki form durumuna yaklaşan genç oyuncunun Trabzonspor maçında aldığı darbe sonrası bugün sahaya çıkması oldukça zor. İşte bu eksik de Sarı Kırmızılılar’ın hücumdaki üretkenliğini etkileyecek. Belki Arda’nın eksikliğini eldeki oyuncularla veya oyun düzeniyle azaltabilirsiniz; ancak onun taraftarı ve takımı ateşleyen varlığını kolay kolay kapatamazsınız.

Geçtiğimiz yıl bugünlerde Türk futbolunun Avrupa macerasını, farklı renklerle yaşıyorduk. Bugünlerde bize aynı heyecanı Galatasaray yaşatıyor. Geçen yıl kupayı almak konusunda ne kadar zorlu rakipleri düşünerek şüphe taşıyorsak bu yıl, o kadar inanıyoruz. Bunda rakiplerin güç seviyesi en önemli etken. Tabi Sarı-Kırmızılılar’ın da hakkını yememek lazım. Onların gösterdiği direnç ve bugüne gelene dek ortaya koyduğu performans da ayrıca alkışı hak ediyor. Ancak Galatasaray bu alkışlarla yetinmek istemiyor, büyük hedefi gerçekleştirmek için yeni adımlar atmayı istiyorsa; ilk olarak bugün Alman temsilcisini kupanın dışına itecek skoru yakalamalı. Bugün taraftar maçın sonunda ya “Sen şampiyon olmasan da…” tezahüratını ya da “Burası Sami Yen buradan çıkış yok” diyecek. Dileğimiz tabii ki ikincisini duymak…

Hiç yorum yok: