21 Ağustos 2009 Cuma

Glatasaray - Levadia Tallinn: 5-0

Dün Levadia takımı ile ilgili düşüncelerimi yazmıştım. Sözü “ben demiştim” ifadesine getirmek istemiyorum ancak dün maç öncesi yorumları dinleyince bir kat daha şaşırdım… Levadia’yı nasıl oluyor da Galatasaray ile bir tutuyor ve tehlikeli takım diye niteliyorlar anlamıyorum… Bu yorumda muhtemelen ‘Google’ istatistiklerinin de payı var elbet ancak isterdim ki yorumcular okuyucularıyla ve TV takipçileriyle düşüncelerini paylaşmadan bir Tallinn maçını seyretselerdi… Bugün blog yazarları bile yazmadan önce araştırma yapıp, düşüncelerini paylaşıyorsa onların kat kat fazla çaba sarf etmeleri gerekir diye düşünüyorum.

Maça gelince; iki takım arasında çok büyük bir vizyon farkı var… Bu kağıt üzerinde. Bir de sahadaki futbol arasında fark var ki o da neredeyse uçurum… Maça daha ilk dakikadan kapanarak, evet bildiğiniz 9 kişi defans yaparak başladı Tallinn. Galatasaray eskiden olduğu gibi kapalı takıma top şişirerek değil, sık ve isabetli paslaşmalar yaparak, adam eksilterek hücum etti. Hal böyle olunca da hücum hattı kalabalık olmasına rağmen pozisyonlar bulmayı başardı. Oyunculara tek tek değinmeyeceğim ancak Keita’nın sezon boyunca kanatları domine edeceği şimdiden belli oluyor. Bir de Elano olayı var. Halen nerede oynayacağı ve kimi keseceği belli değil. Ayrıca sadece taraftar istiyor diye ilk 11’e koyulmayışı ve son 20 dakikada sahaya sürülmesi de Rijkaard’ın meslektaşlarına verdiği adalet dersi olarak kayıtlara geçti dün. Mevkisine gelince ben hazır bir Elano’nun ortada oynatılacağı, Arda’nın da sola kaydırılacağı düşüncesindeyim. Zira her ne kadar Elano için sağ kenar oynayabildiği söylense de bizim seyrettiğimiz Brezilyalı’nın optimum verimi ortada vereceği kanısındayım. Zira kanat için ağır bir oyuncu, bunun yanında fuleli bir oyuncu değil. Taşıdığı özellikler onu ortaya taşıyor…

Yedek kulübesi hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum. Adnan Polat geçtiğimiz hafta yaptığı konuşmada “Tek başına Neeskens’i bile getirmiş olsak büyük iş başarmıştık” demişti. Kendisine katılıyorum. Rijkaard bu kadronun ve hedeflerin bonusu, tanrının bir lütfu oldu Galatasaray’a. Yıllardır yabancı teknik ekibe eski Türk oyuncularının yardımcılığının verilmesini eleştiriyordum. Çünkü o eski Türk oyuncular en fazla takımdaki tanıdıkların masa arkadaşı oluyor. O kadar… Ötesi yok… Yetmediği gibi ileride de bu ortaklıklar sorun yaratabiliyordu. Bu açıdan Rijkaard-Neeskens ikilisinin tamamen takımın tek patronu olması oyuncunun da ciddiyetini olumlu yönde etkiliyor. Bu arada nasıl bir profesyonelliktir o Neeskens? Takım 5’inci golü atmış, Rijkaard tebessümüyle kulübeye oturmuş, kendisi halen bir pozisyonu notunu tutuyor. Bu tür adamları yıllardır başka takımlarda seyrediyorduk, demek ki kaderde onlardan birini Ali Sami Yen’de de görmek varmış…

Hiç yorum yok: