24 Eylül 2009 Perşembe

Hafta içini güzel yapan hadiseler...

Çarşamba günü olacak. CL, Avrupa Ligi, Euroleague ve NBA olmayacak. Normalde kabus olur. Anlamsız bir hüzün kaplar içimi hafta içinde TV’de maç keyfi sürememek. Ancak dün maç programını kendi ellerimle hazırlasam bu kadar olurdu herhalde… İnter, Real, Köln maçlarını dön dolaş seyrettim. Ağırlıklı olarak da Rhein Energie’ye takıldım. Bunda Köln’lü arkadaşımın da payı vardı elbette.

Yabancı liglerde seyredilen maçın taraflarından bir tanesi yanınızdaysa ekstra keyif alıyorsunuz. Köln atıyor havalara zıplıyor, gol yiyor sigarasına asılıyor. Beş gol seyrettik. Fırsat bu fırsat dedim kendi kendime Köln hakkında biraz bilgi alayım dedim. Malum Hürth’te oturmuyoruz…

Köln’de Podolski’den ötesi yokmuş! Biz Nouma-Beşiktaş diyorduk ama Podolski’nin durumu Nouma’dan bir adım öndedir dedi. Köln’ün alt yapısından yetiştiğini ve bir anda patladığını biliyoruz Lucas’ın ama filme heyecan katan Bayern macerasıymış. Aslında Köln’den ayrılmak istemiyormuş Podolski. Alt lige düşerken dahi Werder ve Hamburg’un tekliflerini reddetmiş. Sonraki sezon Bundesliga II’da gol kralı olduktan sonra da iyiden iyiye Hoeness’in çekim alanına girmiş. Köln’ün Bundesliga’ya tekrar yükselmesiyle teklifler yine reddedilmiş Podolski tarafından. Üstelik taraftar dahi kariyeri için seçimi ona bırakmışken… Ancak Köln tekrar küme düşünce başka çaresi kalmamış Podolski’nin. Ve Münih yolunu tutmuş.

Buraya kadar bildiğimiz ve yeni öğrendiklerimizle transfer hikayesi böyle. Podolski’nin seyir defterini ilgi çekici hale getiren konu Bayern ve sonrası… Açık alanı daha iyi oynuyor Podolski. Ve o bir forvet. Sol açık değil. Bir ihtimal 4-3-3’ü solunda oynar ama orta sahada etkisiz kalıyor Polonya asıllı genç… Bayern’de kesmesi gereken çok önemli iki oyuncu vardı transfer olduğu dönemde. Klose, Toni ve Pizarro… İki yılında da bu üçlüden ikisiyle mücadele etti ancak olmadı. Ve Bayern’in de kıyağıyla Köln’ün yolunu tuttu tekrar. Köln’ün onu alabilmek için sitesinin ana sayfasını reklam tahtasına çevirerek piksel piksel sattığını biliyoruz. Sonunda film mutlu sonla bitti. Köln’e transfer kesinleştikten sonra konuya yıldız ekleyen Hoeness’in sözleri; “Podolski ne kadar istenen düzeye erişemediyse o kadar da Köln’den kopamaması bugün bu transferin gerçekleşmesine neden oldu. Aklı hep Köln’deydi. Bir türlü bize adapte olamadı.” Transferde gönlü ve kesesi zengin Bayern’in de Köln’e büyük kıyağı söz konusuymuş. Şöyle ki; Köln’den yaklaşık 3 milyon fazla veren Hamburg, Werder bir kez daha amaçlarına ulaşamamış. Köln’ün ödeyeceği 10 milyon da biraz parçalanmış. Örneğin oyuncunun milli takıma seçilmesinin ardından federasyondan gelecek olan 50 bin – 100 bin euro arası para bir buçuk yıl boyunca Bayern’e gidecekmiş. Kalan ücret de taksitlendirilmiş.

Podolski bugün takımın lideri… Hakkını vererek oynuyor. Özellikle araya attığı toplar onun oyununun ne denli olgunlaştığını gösteriyor. Kaptanlık mevzusuna da takıldım. “Neden pazubandı vermediniz” dedim… “Köln her ne kadar Podolski aşığı olsa da karakterli bir kulüptür dedi. Novakovic’ten almaları hoş olmayacaktı. Keza Petit’i de yok sayamazlardı. Aksine Podolski’ye kaptanlık verseydi taraftar bu hareketten hoşlanmayabilirdi” dedi…

Maçı 3-2 Köln kazandı. İki farklı üstünlüğü henüz ilk yarıda elde etmeleri güvenlerini tazeledi. Özellikle hücum hattında yaratıcı pozisyonlar yakaladılar. Podolski’nin önderliğinde Freis ve Ishiaku çok etkili oldu. Orta alanda ise Maniche’nin takıma katılması büyük bir kazanç... Ekstra direnç getiriyor takıma. Chihi’yi ise izleyemedik. İzlediğimiz bir adam vardı ki özlemişiz fark ettim. Mondi’den bahsediyorum. İki etkili kurtarışı var… Bir de imzası. Hava topunda dirseğine müdahale olmamasına rağmen atladı yere… Son bölümdeydi. Bir gözüyle hakemi kesiyor, diğer gözüyle de sağlık görevlilerini.

Diğer iki maçı da yarım yarım seyrettim… Real ve Inter hakkında yorum yazacak kadar NTV kanallarını seyredemedim. Ancak iki cümle eklemekten alıkoyamıyorum kendimi… Real’in sansasyonel transferleri sonrası yine de Barça’nın çok önde olduğunu düşünüyordum. Barça belki yine şampiyon olabilir. Lakin bu Real de ilginç bir takım olmuş. El Madrigal de bir ara top göstermedi Villa’ya. Bunda ev sahibinin formsuz olmasının da payı vardır elbette ama Real’de bazı şeylerin değiştiği aşikar. Hiçbir şey yoksa takıma tekrar bir kazanma iştahı gelmiş. Sonra Ronaldo MANU’daki kadar bireysel oynamıyor. Kaka gerçekten orta sahayı farklı hale getiriyor. Düşünün Marcelo bile görev adamı olmuş. Bir kez bile kaybetmedi yerini. Ronaldo’nun hücumda eli ayağı oldu… Kısacası Barça geçen yıl ki gibi yürüyerek alamayacak şampiyonluğu o belli oldu.

İnter ise ilk 10 olmadan iki farklı skor üstünlüğünü cebine koydu. Sonra meydanı biraz Napoli’ye bıraktılar. Bir ara baskı yer gibi oldular ancak; çabuk toparlandılar. 3’ü de bulunca maçtan sonra nereye takılsak diye bitirdiler maçı… Lige fazla geldikleri kesin. Erken konuşmamalı ama Juve’nin yarışması zor gözüküyor bu takımla…

Hiç yorum yok: