23 Eylül 2009 Çarşamba

Kasımpaşa - Galatasaray: 1-3

Daum’un Fenerbahçe’sinin son senesiydi. Galatasaray’ın son haftada şampiyonluğu kazandığı yıl. İşte o sezon Fenerbahçe Süper Lig’deki çoğu maçında mağlup durumda bile olsa şu intibayı bırakıyordu insanda; “Fenerbahçe bu maçı alır!” Galatasaray’dan buna benzer bir örneği 96-00 arası vermek mümkün… İşte bugünkü Galatasaray’da da bu özellik göze çarpıyor. Takım geride bile olsa maçı kazanacağının sinyalini veriyor. Buna kazanma alışkanlığı deniyor. Bu açıdan Rijkaard’ın takıma kazandırdığı en büyük nitelik bu…

Kasımpaşa maçı 8’inci dakikada biterdi. Hiç uzatmaya gerek yok! Hakemi art niyetli olarak görmüyorum. Zira maça düşünceli çıkan bir hakem öyle bir pozisyonu es geçmez. Net olan pozisyonları verir, fakat ince çalışır. Şikede de mevzu budur. Yedi farkın sekiz farkın atıldığı maçta şike olması; rakip takımın ısırmadan oynadığı ve iki farklı skorla sona eren maçtaki şike olma ihtimalinden daha azdır nazarımda… Gel gelelim o pozisyonu da İlker Meral’in süzememiş olması da bir fecaattir ayrı…

Maç sekizde biterdi dedik. Ancak bana kalırsa 45’te bitti. Takımın üzerindeki ölü toprağını atması için cesur iki karar alında devrede. Takımın son günlerde skor yükünü çeken iki oyuncu kenara geldi. Elano ve Baros… Oyuna Nonda ve Keita girdi. Keita’nın farkı yorulan rakip karşısında x2 olarak daha net göze çarpıyor. İlk yarıda asisti yapan ve bindirmeleriyle sol kanadı tehdit eden Sancak, 2’nci devrede futboldan soğudu… Nonda’ya gelince fazla söze gerek yok! Futbolu çok ama çok iyi biliyor. Baros’tan çok daha iyi biliyor. Peki Nonda neden 11’de oynamıyor. Çünkü Baros, kağıt üzerined oynanan sisteme cuk oturan bir adam. Aklı fikri rakip kalede olan, savunmayı koşularıyla zorlayan, driblinglerle etkili olabilen süratli ve fuleli bir oyuncu. Nonda ise kapanan savunmaların ilacı… Mesela Pana maçında çok iş yapamayabilirdi Nonda; ancak Kasımpaşa’ya hat-trick yapabilir. Keza; Ankara’da fark yaratabilir.

Takımın geneline gelince… Leo Franco sanırım Mondi’den sonra kaledeki güven sorununu ortadan kaldırmayı başardı. Sabri’nin sinirleri kim tarafından alındı bilmiyorum ancak başarılı bir operasyon olduğu net. İnsanın şu Sabri’yi sevesi geliyor, o derece… Elano halen göze batıyor. Ne zaman bu fizik uçurumu ortadan kalkacak o zaman her şey daha güzel olacak diye inanası geliyor insanın. Sarp bildiğimiz gibi. Her maçı ekmek parası gibi oynuyor. Emre Aşık şarap gibi maşallah… Yaşlandıkça çıtayı yükseltiyor… Aklıma düşenler bunlar!

Kasımpaşa’ya gelince. Haddini bilerek oynamak diye bir tabir var bizim futbolda… Asla katılmıyorum. Ancak Kasımpaşa da biraz yüksekten uçuyor. 26’da golü bulan ve henüz puanı olmayan, fiziksel açıdan da oldukça yetersiz olan bir takım o dakikadan sonra tempoyu aynı düzeyde tutarsa, Pazartesi günü olduğu gibi 60’dan sonra oyundan düşüyor. Had konusuna burada dikkat çekmek istiyorum. Golü attıktan sonra tempoyu daha da artırmadan, aksine oyunu yavaşlatarak devam etselerdi en azından kondisyonları bir ihtimal 75’i görebilirdi. Elbette onlar da 2’yi bulup rahatlamak istediler. Ancak rakip Galatasaray olunca cezayı kesti…

6’da 6 yapmak en büyük rakibiniz aynı seviyeye eriştiğinden büyük keyif vermiyor olabilir. Ancak kalan gruptan kopmak elbette büyük önem taşıyor. Haftaya içeride oynayacak olan Galatasaray’ın 7’nci galibiyeti alması ise işin çılgınlık boyutuna gideceğinin bir göstergesi olur ki Sarı-Kırmızılı taraftar da çok özledi sirküle edilen bir lig performansını…

Hiç yorum yok: