Eurobasket yazmışken; İspanya ve takımım Slovenya’yı da atlayamam… İspanyollar’ın milat maçı bizim maçtır. Sonrasında kendilerine geldiler. Buna benzer bir ifadeyi Slovenlerle oynamadan önce yazmıştım. Büyük takımlar bir anda ayağa kalkıyor, süpürüyorlar önüne geleni diye… Öyle oldu. İspanyollar, ilk tur sonrası çok düşük profil çizmişti. Ancak turnuva takımı olmak böyle bir şey. Hele ki İspanya iseniz… İlk etapta ne kadar düşük viteste oynarsanız oynayın, en kötü çeyrek final sonrası gaza bassanız, işi bitiyorsunuz. Bir de altınızda kaliteli bir otomobil varsa. İspanyollar gerektiği yerde coştu. Çeyrek final sonrası bırakın dişe diş maçı, 0-0 hariç rakibini yanına bile yaklaştırmadı. Turnuvanın büyük favorisiydi. Sonra işin içine bir de ‘ilk’ mevzusu girince, vitesi 5’e taktılar… Kupa da son 5 performansın ve hedeflenen yolun bir hak edilmişliğiydi bana göre…
Slovenlere gelince. Smodis’i seyredemedik ya ona yanıyorum. Büyük fark yaratır, final yolu açardı. Ancak olmadı. Toplam 6.5 dakika oynadı. İlk günden itibaren oynadıkları istikrarlı oyun onlara kürsüyü getirmeliydi ama Sırbistan maçını yoktan var eden, varken yok eden Jagodnik yüzünden 4’üncü oldular. İşi tek oyuncunun sırtına yüklemek doğru değil belki ama o da çok savurdu uzatmada. Koçu ne kadar güvendiyse Jagodnik o kadar yanlış tercih yaptı. Oysa maçın son anında o getirmişti uzatmayı takımına. İspanya’yı o kadar yıpranmışken zaten yenmesi beklenmeyebilirdi bir yerde ama yazdığım gibi bir kürsü derecesi yakışırdı… Olmadı…
Turnuva keyfiyle, heyecanıyla, sonuçlarıyla bitti… Artık NBA başlayana dek figüranlarla takılacağız. Zaten CL’de başladı. Galatasaray da iyi gidiyor. Çok da yokluğu hissetmeyeceğiz gibi…
23 Eylül 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder