7 Eylül 2009 Pazartesi

Türkiye - Estonya: 4-2

Seviyoruz arkadaş heyecanı. Beyaz bayrak ayna bize göre değil. Bize göre “maç dediğin adrenalin yaratacak, oyuncuda ve seyircide…” Cumartesi de öyle oldu. Bir yediler, iki attılar, baktılar olmuyor, bir tane daha yediler, sonra da “yeter bu kadar” diyerek asıldılar maça… Sonuç 4-2… Net gözüküyor kağıt üzerinde. Hücum olarak ne kadar iyi sinyal aldıysak savunma açısından da o kadar kötü sinyaller aldık maçtan. Hatta abartı olacak ancak bir ara Estonya forvetlerinden biri olsam gol atabileceğimi düşündüm. Aslında bunu çok düşünüyorum da neyse...

Cumartesi akşamı, yeneceğimizden emindik, bu da bir yerden sonra akılların Çarşamba gününe takılmasına neden oldu. “Ne oluyor ulan?” diyebildikten sonra maçın üzerine düştük. Stresli olacağımızı tahmin ediyordum. Zira bana göre böyle maçlar sakattır. Kazanmak zorunda olmak adama sıkıntı verir. Yetmediği gibi sonraki maçın 4 gün sonra, yakalamaya çalıştığın rakiple deplasmanda. Bunlar oyuncuyu kasıyordur tahminen… Allah’tan rakip Belçika falan değildi, fark etmeden kesiverirlerdi cezayı. Estonya da uğraştı ancak gücü yetmedi, yetemezdi de… Hücum oyuncuları çok formdaydı ve gerçekten iyi yardımlaştılar… Arda Galatasaray’da bıraktığı yerden devam etti, Tuncay’ın attığı imza kafasını futbola vermesini sağladı, Sercan ise istenildiği gibi bir hareketlilik kattı hücuma… Maçı da orada kazandık.

Savunmadaki sıkıntıdan bahsetmek istiyorum biraz… Hakan Galatasaray’dan ve Milli Takım’dan alıştırdığı kusursuz performanslarını mumla aratıyor. İleriye hiç çıkmıyor, savunmada ise net biçimde aksıyor. Gökhan-Servet tandemi Galatasaray’daki uyumuyla biraz olsun güven kazanmışken, Önder ile Servet pek de tat vermedi bana göre. Sonuçta Estonya’ya güç yetiyor bir şekilde ama Bosna maçını da hayal etmeli biraz. Zira onlar da hücum işini iyi kıvırıyor. Ancak maç öncesine kadar her şey daha bir güzelleşir umudu taşıyorum. En azından Hakan’ın vasatın üzerinde seyreden bir performansı çok değerli Çarşamba günü. Gökhan Gönül konusunda şüphem yok gibi. CM’de hepimizin aradığı bir wing back… Kısa boyu biraz kademelerde ter yaptırabilir ancak o açığı sürati ve çabukluğuyla kapatıyor neyse ki…

Çarşamba günü üzerine konuşacak olursak, iki takımın nasıl bir mantalite ile çıkacağı büyük hem de çok büyük önem taşıyor. En az sahadaki mücadele kadar hücum mu savunma mı oynanacağı kağıt üzerinde avantaj yaratacak takımlara. Zira bizim takım kola gibi. Biraz bekleyince gazı kaçıyor. Bunu iyi düşünmek lazım. Tamam körü körüne hücum yapmamalı ama geride bekleyip 70 ve sonrasına kazasız gelme çabası, bana kalırsa bizlere “Sakınan göze çöp batar” atasözünü söyletebilir. Bu nedenle hazır ileri uç bu kadar etkinken saldıralım. Terim sever, kendi göbeğini kendi kesmeyi. Bu maça da böyle bakmalı. Rakipten hata beklemek yerine hataya zorlamak gerekiyor. Zira onların da öyle gol atma kaygısı olmayacaktır. Beraberlik altın olacak onlar için. Terim, maç sonrası sabretmeyi öğrendik, biliyoruz. Çarşamba günü de baskı altına girmeden sabretmeliyiz, mealinde bir şeyler söyledi. Neler olacağını, Afrika hayalleri Çarşamba günü daha bir netleşecek. O zaman gelecek konusunu rahatça dile getirebileceğiz. Ancak şu anki tabloyla ufaktan bir mucizeye ihtiyacımız var…

Hiç yorum yok: